GERÇEK AYDIN
"Toplumu iki kişi bozar: Biri, şerre yönelen aydın, diğeri
cahil sofudur.”
Hadis
Medyada köşe kapmış bazı
aydınların ve yazarların yazıp çizdiklerini okuyunca insan, kime ne diyeceğini
bilemiyor, şaşırıp kalıyor. Hikmeti kendinden menkul bu aydın ve yazarlar,
Cumhuriyeti sevmiyorlar, demokrasiyi beğenmiyorlar, yazılarında ve söylemlerinde,
adeta milli tarihe, Cumhuriyet’e ve Atatürk’e karşı kin ve nefret kusuyorlar.
Cumhuriyet'in değerlerini, kurucu ilkelerini ve Lozan'ı hiçe sayıyorlar.
Bir taraftan 'milliyetçiliği' yerden yere vururken, diğer taraftan yatıp kalkıp
Kürt sorununu kaşıyorlar. Cumhuriyet'ten ve Atatürk devrimlerinden bir
nevi intikam alıyorlar. Bir takım polemikler yaparak bu milletin doğru bildiği
şeyleri, topluma yanlışmış gibi göstermek suretiyle vatandaşların kafasını
karıştırmaya çalışıyorlar.
Ne yazarken, ne
de söylerken kamu yararı gözetmiyorlar. Bilerek bilmeyerek şer
güçlere alet olup topluma ayrılık tohumları atıyorlar. Toplumu, bir ve
beraberlik içinde yaşatan tarihi ve milli bağlarından kopartmak, milli
değerleri çökertmek için adeta yıkım ekibi gibi hareket ediyorlar. Bunların
içinde "Ulus devlet" yapısının Kürt sorununu yarattığını ileri
sürenler, bölücü hareketin sözcülüğünü yapanlar bile var. Tıpkı
Mütareke basınında Kuva-yı Milliyeciler’e düşman kesilen ‘Ali Kemaller’ gibi,
Atatürk’ü, orduyu ve milliyetçileri topa tutuyorlar. Atatürk’ün ülke için
yaptıklarını ve ülkeye kazandırdıklarını hafife alıyorlar.
'Küreselliği' kutsayıp, Atatürk
Milliyetçiliğini karalıyorlar. Diğer taraftan etnik talepleri, topluma
‘demokratik talep’ diye takdim ediyorlar. “Ne Mutlu Türküm Diyene!” sözüne
lanet okuyorlar. Vatanını, milletini sevenlere ‘ırkçı, faşist, darbeci, eli
kanlı katil, statüko zaptiyesi’ diye sövüyorlar; ama etnik temele dayalı
siyaset yapan bölücüleri ve asıl eli kanlı katilleri ise ‘zulüm görmüş, hakları
elinden alınmış, gadre uğramış, mağdur’ insanlar diye savunuyorlar. Kürt
sorunu, etnik temele dayalı bir ayrışma projesi olduğu halde, ısrarla bu
sorunun 'demokratikleşme’ ile çözüleceğini ileri sürüyorlar.
Her vesile ile devletin resmi
tezlerine karşı çıkan bu sözde aydın ve yazarlar, gayr-i milli tezlerin
savunuculuğunu yapıyorlar. Soykırım konusunda Ermenilerin yanında, Kıbrıs
konusunda Rumların yanında, Terör konusunda devletin değil, devletin bölünmez
bütünlüğünü tehdit eden yasa dışı bir örgütün yanında yer alıyorlar.
Teröristlere yönelik operasyon yapıyor diye, devlete ve askere
çatıyorlar.
Dünyanın her yerinde aydınlar,
kendi devletine, kendi ülkesine sevgiyle bakarken bunların içleri,
devlete karşı sanki kin ve nefretle dolu. ‘Kemalistlere Türkiye’yi’ dar edeceğiz, Kemalist rejim çözülmelidir” diye
Cumhuriyete meydan okuyorlar.
Özetle:
Her fırsatta
saldırıyorlar, devlete, millete, Sakarya’ya.
Milli olan ne
varsa, çıkarmak istiyorlar ıskartaya!
Ülkede milli birliğin ve
beraberliğin bozulmasında bu tip sözde aydınların payı büyüktür. Onların
kamuoyuna tek yanlı olarak pompaladığı sözler, kamuoyuna yansımakta ve ne
hazindir ki bazı vatandaşları olumsuz yönde etkilemektedir.
Bir ülkeye en büyük fenalık
kendini aydın sananların düştüğü yanılgılardan gelir. Maalesef bu çevrelerin bu
sorumsuz tutumları, ülkeye düşmandan daha fazla zarar vermektedir. "Aydın, ülkesinin antenidir."(*) Gerçek aydın, toplumda
yıkıcı bir rol oynamaz, gerçek aydın aynı zamanda toplumun vicdanı ve
şuurudur.
Konuyu, Yüce
Atatürk'ün, bu tip sözde aydın ve yazarlar için yıllar önce söylediği bir
sözle bitiriyorum ve üzerinde düşünmeyi de sizlere bırakmak istiyorum:
“Bir memleketin
düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat kendi ırkından büyük tanıdığı insanlardan
zarar görmesi ondan da acıdır.”
----
(*) Ezra Pont
Fahri Yakar