“Milletimizin akl-ı selimi (sağduyusu), başlıca mürşidimiz olmuştur.” K. Atatürk
Türkiye’de,
son günlerde tuhaf olaylar oluyor. Adeta yanlışlıklar komedyası oynanıyor. Bilhassa
Akil İnsan Heyetleri oluşturularak yurdun dört bir tarafına gönderilmesi ve il,
il; ilçe ilçe ikna turları düzenlenmesi, halk arasında ilginç yorumlara yol
açıyor.
Vatandaşın kimi:
“30 yıldan beri ülkeyi bölmek için terör
ve şiddete başvuran, ülkeyi kan gölüne döndüren PKK’ya ve terörist başına,
birden gökten hidayet mi erdi de silahlarını bırakıp çekildiler? Ayrı toprak, ayrı bayrak, ayrı dil istemiyor
idiyseler, bunca yıl ne diye kan döküp can aldılar?” diyor. Kimi de şöyle
söylüyor: “Yapılan operasyonlardan örgüt
amacına ulaşamayacağını anladı. O yüzden çekilme kararı aldı.” Kimi ise: “İmralı’da yatan ‘aktivist başı Apo, terör ve şiddetin sonu olmadığını anlayıp, terörist
olmaktan vazgeçip barış teorileri üretmeye başladı. Bunu değerlendiren devlet, “Daha
fazla kan akmasın, analar ağlamasın” diye ‘Barış sürecini’ başlattı ve toplumu barış
ortamına hazırlamak için “Akil İnsan” heyetlerini kurdu.
İşin tuhafı, PKK/BDP/KCK tarafı da, ‘barış
sürecine’ ve oluşturulan ‘Akil İnsan’ heyetlerine büyük önem veriyor. BDP’li
vekiller de bir beklenti içine girmişler, gittikleri yerlerde, ‘Akil
insanların’ en iyi şekilde karşılanmasını istiyorlar, barış sürecine karşı
çıkanları da ‘provokatör’ diye suçluyorlar.
Bu işte sizce bir yanık kokusu yok mu”?
Rivayet çok, lakin
elde malzeme de çok… Velhasıl ortak akıl, ‘Akil İnsan Heyetlerinin bu devlete
karşı savaş açanlara değil de, halkın ayağına gönderilmesini bir türlü bir kesere
sap edemiyor. Vatandaşlar, her fırsatta birbirlerine soruyorlar:
“İyi de” diyorlar, “Yurdun dört bir tarafına halkı ikna etmeleri için gönderilen bu
akiller, halkı hangi barışa ikna edecekler? Tehlike, nereden ve hangi
kaynaklardan geliyorsa, yani barışa kimler ihanet ediyorsa, milli birliğimize
ve üniter bütünlüğümüze kimler saldırıyorsa barışı asıl onlara anlatmak
gerekmez mi?
Akiller, barışı bozanları, yani suçu da
suçluyu da yanlış yerde arıyorlar. Bu iş, yaban arıları tarafından sokulduğu
halde, yine de tehlikenin geldiği
kaynağı görmezden gelip, bal arılarının üzerine gitmeye benzemiyor mu?” diyorlar.
Akıllı
insanlar, olayları neden- sonuç ilişkisine dayandırarak değerlendirirler. Bu
ülkenin kurucusuna: “Yarı faşist” diye
sataşan; ‘Çözüm sürecini hayvanlar bile
anladı’ diyebilen sorunlu insanlarla barış sağlanabilir mi? Bu söylenenler,
aklın kanunlarıyla bağdaşıyor mu?
Sağduyu, yanlışı yanlış, doğruyu doğru olarak görmektir. Sade vatandaşların sağduyusu, önyargılıkimi aydın ve yazarlarınkinden çok daha güçlü ve objektif oluyor. Bu milletin derin bir tahlil ve değerlendirme gücü, bir muhakeme kabiliyeti olduğu asla unutulmamalıdır. Milletin bizzat görüp yaşadığı bir gerçeği, birileri tutup yanlış anlatmaya kalkışırsa, millet görüp yaşadığını bırakıp anlatılanlara kanmaz. Sade vatandaş, doğruyla yanlışı, zalim ile mazlumu, katil ile maktulü, haklı ile haksızı aynı terazide tartmaz, aynı gözle bakmaz, akılcı ve objektif bakar. Bu nedenle kim ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın bu milletten sağduyuyu kaldıramazlar. Fahri Yakar
Sağduyu, yanlışı yanlış, doğruyu doğru olarak görmektir. Sade vatandaşların sağduyusu, önyargılıkimi aydın ve yazarlarınkinden çok daha güçlü ve objektif oluyor. Bu milletin derin bir tahlil ve değerlendirme gücü, bir muhakeme kabiliyeti olduğu asla unutulmamalıdır. Milletin bizzat görüp yaşadığı bir gerçeği, birileri tutup yanlış anlatmaya kalkışırsa, millet görüp yaşadığını bırakıp anlatılanlara kanmaz. Sade vatandaş, doğruyla yanlışı, zalim ile mazlumu, katil ile maktulü, haklı ile haksızı aynı terazide tartmaz, aynı gözle bakmaz, akılcı ve objektif bakar. Bu nedenle kim ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın bu milletten sağduyuyu kaldıramazlar. Fahri Yakar