24 Nisan 2015 Cuma

MİZAHİ SİYASET

SİYASET DİLİ

 

MİZAH VE HOŞGÖRÜ İKLİMİ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
----------
FAHRİ YAKAR
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ÖNSÖZ
Kitabın hazırlanması, çok zaman aldı. Mizahla ilgili kaynak bulmakta oldukça zorlandım. Bir edebiyatçı olarak bu konuda samanlıkta iğne arar gibi bıkıp usanmadan araştırma yaptım. Meslek yaşantım boyunca aldığım notlar vardı. Onlarla yetinmedim. Emekliye ayrıldıktan sonra fırsat buldukça kitapçıları, sahafları, kütüphaneleri dolaştım. Siyasi hayatımıza dair pek çok eser inceledim. 
Bir toplumun hayata ve olaylara bakış tarzı, o toplumun sanat ve edebiyat hayatını da etkiler.  Bizim kültürümüzde hayata ve olaylara bakış tarzında karamsarlık, bezginlik, isteksizlik ağır bastığından, içinde güldürü unsuru bulunan fıkra, mizah ve komedi türü anlatımlara, fazla rastlanmaz. Devlet adamları, imajlarına zarar gelmemesi adına mümkün mertebe mizahtan ve nükteden uzak durmuşlar, mizahı 'memnu meyve' olarak görmüşlerdir.  Böyle olunca da mizah kültürü, toplum hayatında, hak ettiği yere bir türlü gelememiştir.
Siyasi tarihimizde, olaylara mizahı açıdan yaklaşan, mizah dilini kullanarak hayatın komik yönlerini öne çıkartan siyasetçi, iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır. Eğer onlar da olmasaymış doğrusu siyaset dünyamız, neredeyse buz tutacakmış.
Bizde siyaset, daha çok kavga ve çatışma üzerine kurulmuş, böyle de devam edip gelmiştir. Siyasetçilerin kavgacı uzlaşmasız tutumları, aslında siyasi hayatımızın en büyük handikabı olmuş ve askeri darbelerin fitilini ateşlemiş, bu durum, demokrasiyi zaman zaman sekteye uğratmıştır.
Bizde siyasetçiler, halen siyaseti birbirlerinin üzerine basarak bir çeşit yükselme yarışı sanıyorlar. Bunun için de rakiplerini harcamak için de itham etmeyi, karalama, iftira,  çamur atmayı, yalanı mubah görüyorlar. Bu anlayıştan hareketle rakiplerine adeta düşmana saldırır gibi saldırıyorlar. O kadar ki zaman zaman ölçü kaçıyor, saldırılar, devlete ve millete zarar verici boyutlara tırmanıyor. Eski yönetimler karalanıyor, tarihi değerler istismar ediliyor,  toplumun hassasiyetleriyle oynanıyor, milleti millet yapan milli, manevi değerler çiğneniyor. Din, mezhep ve etnik kimlikler, siyasi malzeme olarak kullanılıyor. Etnik ve mezhepsel bölücülük açıkça tahrik ve teşvik ediliyor. Ülkenin ulusal birliği, devletin bütünlüğü, siyasi hesaplar yüzünden dinamitleniyor. Parti liderlerinin ektiği kin ve nefret tohumları  toplum yapısında derin çatlaklar, ayrışmalar, siyasi kutuplaşmalar meydana getiriyor. Seçimler gelip geçiyor; ama bu uzlaşmaz söylemlerin toplum bünyesinde yarattığı tahribatın izleri kolay kolay silinmiyor. Ülkede sosyal barış, kardeşlik, milli birlik ve beraberlik ağır yara alıyor. İnsanlar birbirine hasım hale geliyor, siyasi kamplaşma yıllarca devam ediyor. Böyle olunca toplumda kavga gürültü bitmiyor. 
Bu noktadan yola çıkarak, siyasetin kavgacı, çatışmacı ve ayrışmacı dilini toplumun gözleri önüne sermek istedim. Bu kitabın amacı, bu sorunlu siyaset dilinin sakıncalarını ortaya koyarak, kavga ve çatışma yerine, karşılıklı anlayışı hâkim kılacak bir mizah ve hoşgörü kültürünün oluşması yolunda bir nebze de olsa yardımcı olmaktır. 
 
Fahri Yakar
15.04.2015
 
 
 
MİZAH
* "Mizah ve ilim, insanlığın iki umududur."                              Conrad Lorenc
* "Siz gülerseniz dünya da sizinle birlikte güler; ama siz ağlarsanız, dünya da sizinle birlikte ağlar.                               Cmilla Fiaux 
* Beşer ırkının elinde gerçekten şaşalı bir silah var; o da gülmektir.            Mark Twain                                   
 
Mizahın, kelime olarak dilimizdeki tam karşılığı güldürüdür. Ancak mizah, yalnızca güldürme amacı gütmez, güldürürken düşündürmeyi de amaçlar.
İnsanlar, hayata ve olaylara kendi pencerelerinden bakarlar ve kendi anlayış kapasitelerinin ölçülerine göre düşünüp değerlendirirler. Sizin düşündüğünüzü karşı taraf düşünmeyebilir veya sizin aklınıza geleni karşı taraf, akıl etmeyebilir. Kapıldığı bir önyargı yüzünden size doğru görünen bir konuyu bir başkası, yanlış değerlendirebilir. Böyle durumlarda, düşüncenizi düz bir anlatımla karşı tarafa anlatamayabilirsiniz. Seçeceğiniz bir kelime, söyleyeceğiniz bir cümle, duygu ve düşüncenizi anlatmaya yetmeyebilir.  İşte bu gibi durumlarda, iletişim sağlamanın bir yolu da mizahtır. Mizah, esasen her durumda en etkili anlatım aracıdır.  Mizahta hem güldürü unsurları bulunur, hem de düşündürme unsurları bulunur. Küçük ve yerinde söylenmiş bir mizah, bazen bir çuval dolusu sözden daha etkileyici ve ikna edici olabilir. Zamanında ve yerinde söylenmiş bir mizah, dinleyen üzerinde soğuk bir havayı ısıtan klima etkisi uyandırır. Anlayışa,  esneklik, iyimserlik, hoşgörü katar ve ruha elastikiyet verir. Anlatıma canlılık kazandırır.
Mizah, yanlış bilinen bir olayın gülünç tarafını gösterirken, aynı olayın başka yönleri olduğunu da sezdirir. Mizah, karşımıza bazen bir espri, bazen bir nükte, bir şiir, bir fıkra olarak çıkar. Bazen bir öykü halinde veya bir romanın içinde rastlarız. Bazen de komedi olur, bazen karikatürlerin sesi olur, anlatıma çeşni katar, renk verir.
Mizahın pek çok işlevi vardır. Gülme ve düşündürme aracı olmanın yanında aynı zamanda en etkili bir eleştiri aracıdır. Batı'da siyasetçiler, birbirlerini eleştirecekleri zaman hemen öfkenin atlarına binip rakibin üzerine dildeki bütün hakaret içeren sözcüklerle yüklenmezler, rakiplerinin üzerine mizahın sivrisineklerini salıverirler. Bu yolun daha etkileyici olduğunu bilirler. Mizah, akıllı ve kıvrak zekâlı bir siyasetçinin elinde her zaman kesin sonuca götüren en iyi anlatım sanatıdır.
Mizah, elverdiği ölçüde kısa ve öz olmalı, uzun ve bıktırıcı olmamalı ve daima bir nedene dayanmalıdır.  En önemlisi de yerine ve zamanına uygun olmalıdır. Aksi halde Kant'ın dediği gibi : "Nükte yapmak, fıkra anlatmak paraşütle atlamak gibidir. Zamanında açılırsa bir anlam ifade eder." Yoksa insanı tepe üstü yere çakıverir.
        
İLETİŞİM VE MİZAH
 
İlişkiler, iletişimle başlar. İnsanın çevresine yönelmesi, kendini anlatması, insanlarla anlaşması, uzlaşması büyük ölçüde iletişimle olur. İletişim becerisine sahip olmayan kimse, çevresiyle düzenli iletişim kuramaz ve yeterli etkileşim sağlayamaz. Sağlıklı bir iletişim için ise, önce anlayış ve hoşgörü gerekir. Anlayış eksikliği, hoşgörü azlığı, iletişimin yolunu tıkar, ilişkileri çıkmaza sokar, bu da kavgaya ve çatışmaya zemin hazırlar.
Her ne kadar bilgi çağında yaşıyor olsak da, genel olarak sağlıklı bir iletişim kurmayı bilemeyiz. Bu konuda, toplum olarak pek başarılı sayılmayız. Pek çoğumuz, konuşurken iletişim kazaları yaparız. Kaş, göz yararız. Bir sorunla karşılaştığımızda iki medeni insan gibi karşılıklı oturup konuşup anlaşamayız. Anlaşmak için çare aramak yerine çatışmak, kavga çıkarmak için bahane ararız. Pek çoğumuz, olaylara bir defa da karşı tarafın penceresinden bakmayı akıl etmeyiz, ya da kendi düşündüklerinin alternatifi olabileceğini, karşısındaki insanın da haklı olabileceğini düşünmeyiz. Bu yüzden günlük ilişkilere bakın etrafta, mahallede, sokakta, iş yerinde, otobüste hemen insanların olduğu her yerde, her köşede, bucakta kavga, gürültü hiç eksik olmaz. Küçük bir neden, büyük bir kavganın fitilini tutuşturabilir.  Bu yüzden ilişkiler, pek uzun sürmez, kısa ömürlü olur. İlişkilerde genellikle düzen ve süreklilik yoktur. Güzel başlayan bir ilişki, çok geçmeden yerini öfkeye, kine, nefrete bırakabilir.
Eğer insanlar, bu kadar kendilerine dönük olmasaydı veya birbirlerine karşı biraz daha anlayışlı, hoşgörülü olmayı ve bilhassa, hayata mizahla yaklaşmayı bilselerdi en azından toplum bu kadar kin, nefret ve şiddet içinde yüzüyor olmazdı.
Ne var ki toplum hayatımızda günlük ilişkilerde yeteri kadar anlayış, hoşgörü ve mizah kıtlığı vardır.  Oysa anlayış, hoşgörü, mizah, ilişkilere esneklik katar. Bunların olmadığı yerde iletişim kazalarının yaşanması kaçınılmazdır. Maalesef bu değerler, toplum hayatında yeterince gelişmemiştir. Bunun için de sağlık hizmetlerinden tutun da, trafik hayatımıza kadar uzanan her alanda çekişen, kızan, öfkelenen, kavga eden, tartışan, bağırıp çağıran insan manzaralarına tanık oluruz.
Medya, bir toplumun aynasıdır. Gazetelere bakın, günlük hayatta her Allah'ın günü şiddetin, kinin, nefretin, hile ve entrikanın, yalanın, dolanın,  ihanetin her çeşidini görebilirsiniz.
Aynı dili konuştuğu halde, anlaşmayan iletişim engelli insanlar toplumu olduk. Ülkemizin çözülmesi gereken en büyük derdi budur.   
Birbiriyle anlaşamayan, zıtlaşan, kavga eden, çatışan, hayatı birbirlerine zorlaştıran, hatta zindan eden insanlar olarak değil de; birbiriyle anlaşabilen, uzlaşan insanlar olarak yaşayamaz mıyız? Bunun çözümü yok mudur? Hep böyle iletişim engelli kavga toplumu olarak mı yaşayacağız? Uzlaşı sağlamak için neyimiz eksik? İletişimde en önemli iki şeyden biri mizah, diğeri ise hoşgörüdür. İnsanımızda genel olarak mizah ve hoşgörü kıtlığı vardır.
Hayatınıza giren- çıkan insanları şöyle bir göz önüne getirip düşünün! Hayatınıza nasıl girmişler, ne kadar süre sizinle dost olmuşlar ve arkasından nasıl enkaz bırakarak hayatınızdan çıkıp gitmişler? Ülkemizde insanların  %90'ı, dün 'dostum' 'arkadaşım' dediği kimselerle bugün dost ve arkadaş değildir. Bunun nedenini hiç kendinize sordunuz mu? Ayrılmaların, kopmaların çoğu, mutlaka incir çekirdeğini doldurmayan bir neden yüzündendir değil midir?  
 
Biz millet olarak, sevdiğimiz insanlarla arifeyi getiririz de bayramı getiremeyiz. Dilimize yerleşmiş olan, 'Oruç tuttuğu ile bayram edemez' deyimi bunun için söylenmiş olsa gerek.  Bu yanımızı gören Avrupalılar, bizim için: "Türkler, çok kırılgandırlar, onlarla yola çıkılmaz" derler.
Oysa yaşamak, başlı başına bir sanat, bir uzlaşma sanatıdır. Hayat, uzlaşmanın olduğu yerde güzel ve anlamlıdır.
İnsanlık, bugün geldiği noktada, gökyüzünde uçabiliyor, uzaya çıkabiliyor, uydular yoluyla dünyanın bir ucundan öbür ucuna seslenebiliyor, ses ve görüntü gönderebiliyor; ama ne hazindir ki bizde iki insanın arasında düzenli ve ahenkli bir iletişim bağı kurulamıyor. 
İşte bunun yollarından biri hiç şüphesiz mizahtır. Mizah, havayı ısıtmada, iletişim sağlamada insanın en büyük yardımcısıdır. İnsan, duygu ve düşüncelerini sadece normal konuşma diliyle değil, mizahla da anlatabilir Mizahsız, iletişim dili eksik, yavan ve renksizdir. Normal konuşma atmosferi içinde ikna edemediğiniz birini,  küçük bir mizahla kolayca ikna etmeniz mümkündür. Mizah, her türlü direnci çözer, ilgi ve dikkati, bir başka tarafa odaklayarak meselenin hoşgörü içinde ele alınıp düşünülmesine yardımcı olur. İnsan, kendini gülümseten konuşmalara karşı kayıtsız kalamaz. Ünlü hatip Mark Twain'in belirttiği gibi: "Mizah ortaya çıktığı vakit, ne üzüntü kalır, ne öfke, gönüllerde güneş açar."
Mizahın, düz bir anlatımla anlatılması güç bir olayı, gülme faktörünü öne çıkartarak anlatan ikna edici bir yönü vardır. Aynı zamanda konuşmaya renk ve canlılık katar, ilgi uyandırır.  Yerine göre yapılan küçük bir mizah, küçük bir nükte, bazen Archimet'in manivelasından daha çok işe yarar. Zira gülümseten her söz, öfkeyi dindirir, hoşgörüyü harekete geçirir.
Atalar boş yere dememiş: "Bir kaşık balla, bir fıçı sirkeyle yakalayamayacağınız kadar sinek yakalarsınız."