21 Şubat 2013 Perşembe

ATEŞLE OYNAMAK

"Birbirinizle çatışırsanız, zaafa düşersiniz."
   Kuran_ı Kerim:Enfal Suresi
Vatan, millet, bayrak, bu ülkenin kutsal değerlerindendir. Bu ülkede yaşayan herkes, uğrunda can verilerek kazanılan bu değerlerin kutsal olduğunu  az çok bilir.
Bizim insanımız, milliyetçi bir ruhla yetişmiştir, vatanına, milletine ve bayrağına laf ettirmez. Bunlar toplumun en başta gelen hassasiyetleri, en değerli kutsallarıdır. Bu konular  üzerinde  illa da bir eleştiride bulunmak gerekiyorsa, bunu yaparken  daha  ölçülü, daha  saygılı duyarlı olmak ve gerginlik yaratacak, toplumun sigortasını attıracak derecede tahrik edici  söylemlerden sakınmak gerekir.
Esasen toplumun hassasiyetlerine yönelik tahrik boyutuna varan saldırılar, dünyanın neresinde olursa olsun, milli reflekslerini kaybetmemiş sağlıklı her toplumda tepki yaratır. Eğer yaratmazsa  ortada arızi  bir durum var demektir.
Öte yandan Türk toplumu, bölücü terör yüzünden 30 yıldan beri çok acı çekti ve halen de çekmeye devam ediyor. Bu onulmaz, müzmin bir hastalık gibi toplumun üzerine çökmüş bulunan terör ve şiddet, zaten toplum iyice hassaslaşmıştır. Sinirler bozuk, asaplar gergindir. Toplum bu haldeyken, bir de tutup halkın nabzını ölçmek için geziler düzenlemenin  bir  alemi yoktur.
Bu tepkiler, topluma ekilen ayrılık tohumlarının ülkeyi ne hale getirdiğinin bir göstergesidir..
Demokrasi, etnik kimliklere siyasi kimlik kazandırıldığı bir sistem değildir. Demokrasiler, ülkenin varlığına, milletin birliğine ve bütünlüğüne kast edenlere, bölücülüğe, halkı isyana sevk etmeye göz yuman bir sistem de değildir.
"Demokrasi, erdeme dayandığı zaman payidar olur." Böyle diyor Montesqieu.
Hukukta temel bir ilke vardır: "Hak ve özgürlükleri kötüye kullananlar yasalarla  korunamaz."  Hak ve özgürlükler; ancak kanunun müsaade ettiği çerçeve dahilinde ve toplumun büyük çoğunluğunun kabul ettiği ahlak kurallarına, amme vicdanına uygun olarak kullanılmalıdır.
Trafikte nasıl bir takım kurallar, kaideler varsa ve bunlara uyulmadığı zaman nasıl ortalık karışıyor, trafik aksıyorsa, demokrasilerde de aynen böyledir. Kurallara ve yasalara itaat şarttır. Yasalara itaatsizlik aynı zamanda devlete de itaatsizlik demektir.
"Her türlü (zararlı ve bölücü) düşüncenin serbest olduğu toplum hayatı, cennete değil, cehenneme dönüşür"(1)
'Özgürlük, isteyenin istediğini yazıp söylemesi değil, kanunlara intibak etmesidir.'(2)
           "Kanunların suçlu lehine değiştirildiği toplumlar, bir gün gelir baş aşağı yuvarlanır."(3)
Her devlet gibi Türkiye de, kamu düzenini korumakla, ulusal birliğini ve bütünlüğünü her şeyin üzerinde tutmakla yükümlüdür. 
Bu konularda doğruyu bulmak için Atatürk'e kulak vermek gerekir.  Zira çarpık ve marazi fikirlere karşı en iyi panzehir Büyük Nutku'ta mevcuttur.
Atatürk diyor ki:
"Adalet dilenmekle ve başkalarını kendine acındırmakla devlet işleri görülmez; ulusun ve devletin varlığı güven altına alınamaz. Güç ve kuvvetten mahrum olanlara itibar edilmez. Hiçbir yabancı devlet, Türkiye'nin hayatından büyük değildir." (4)
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10.maddesi devletlere, "Ülke bütünlüğünün söz konusu olduğu yerde, düşünce özgürlüğünün sınırlanması" yetkisini vermektedir.  
Demokrasinin beşiği olan Fransa'da bile, şiddet hareketlerini önlemek için aşağıdaki yasal tedbirler alınmıştır:
1.Zor kullanarak cumhuriyet rejimini yıkmak, kanunların tatbikine mani olmak isteyen dernek ve toplulukların lağvedilmesi için hükümete kararname çıkartma yetkisi verilmiştir.
2.İhtilalci oluşumların yollarda gösteriler tertip etmeleri yasaklanmıştır.
3.Adli takibatta bulunmak, devletin güvenliğine  karşı işlenen cürümlere mani olmak üzere acil hallerde valilere gerekli önlemi alma  yetkisi verilmiştir. Valiler, patlayıcı madde hırsızlıklarını önlemek için her türlü önlemi almaya yetkili kılınmıştır.
Yine İngiltere' de de bizdeki terörün binde biri olmadığı halde,  teröre karşı alınan  yasal önlemler şunlardır:
1.Terör suçlarında, gözaltı süresi 28 güne çıkarılabilir.
2.Terör örgütlerine ait renkleri  taşıyan rozetler yasaktır.
3. Teröristi ihbar etmeyen için 5 yıl hapis cezası öngörülmüştür.
4. Terör örgütlerinin  toplantılarına  katılan ve destek verenlere 10 yıl
5. Terör  faaliyetleri için para toplamanın cezası 15 yıldır.
Bu tür önlemlerin varlığı, Batı'da demokrasiye bir zarar vermiyor da, bizde niye zarar vermiş olsun ki? Biz,  demokraside Batı'dan daha mı ilerdeyiz?
Türkiye'de alınan yasal önlemlere karşı medyada avazlarının yettiği kadar 'demokrasiyi yerli yerine oturtmak lazım, özgürlükler elden gidiyor'  diye bağırıp çağıranlar, karşı çıkanlar, bir de dönüp Avrupa'ya bakabilseler, yanlış yolda olduklarını görüp  anlayacaklardır.
Hedefi çağdaş medeniyet seviyesi olan Türkiye'yi yolundan çıkartmak için, herkes bir tarafından çekiştirip duruyor. Ülke bu yüzden sürekli kan kaybediyor, bir türlü yol alamıyor.
---                                                                                                                  Fahri Yakar
 (1):Marcel Eck
(2): Babbitt
(3): İbbert Hubbart
(4)Mustafa Kemal, Söylev Demeçler. (Bu  konuşma, 26.9.1932 yılında Diyarbakır  gazetesinde yayınlanmıştır.)
 

3 Şubat 2013 Pazar

YANGINLA İTFAİYE ARASINDA

 “Memlekete sahip çıkması gerekenlerin sesi daha gür çıkmalıdır.”
                           İ. İnönü
Her siyasi parti, var olabilmek için var oluş amacına, dayandığı temel ilkelere ve taşıdığı misyona uygun bir politika izlemek zorundadır. Eğer bunu sağlayamıyorsa varlığını yaşatamaz. ‘helaka müstahak’ olur.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında milli birliğimizi, milli bütünlüğümüzü ve ülkenin yüce çıkarlarını korumak için kurulmuş olan bir partide, son zamanlarda her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Üstelik bu söylemler içinde partinin temel felsefesiyle, ilkeleriyle ve taşıdığı misyonla bağdaşmayan fahiş aykırılıklar var. Parti yönetimi, bu görüşlerle ilgili hiçbir açıklama getirmedi. Sadece üzerini örtmeye çalıştı. Bu iş, partinin kendi iç sorunudur. Buna kimse bir şey diyemez; ama bu durum, vatandaşın aklına ister istemez, ‘Acaba bu parti eksen mi değiştiriyor?’ sorusunu getiriyor.
Tutarlı bir parti, bizzat kendi milletvekilleri tarafından, partinin varlık nedeni olan temel ilkelerin çiğnenmesini, kendi partisinin kurucularına dil uzatılmasını, kendi geçmişine, tarih gerçeklerine aykırı söylemlerde bulunulmasını “Bunlar abartılacak konular değildir” diye geçiştiremez. Yani yangın bacayı sarmışsa “İtfaiye ile yangın arasında seyirci kalamaz.” Kalırsa kafalarda yeni yeni soru işaretleri kıvrılmaya devam eder.
Vatandaş merak edip duruyor: Sahi bu milletin ölüm kalım savaşı olan ‘Kurtuluş Savaşına;  Anadolu’daki Rum ve Ermenileri temizleme hareketidir’ demenin;
 
Dersim olayı için, “Dersim bir katliamdır” diyerek asilerin başını da kahraman ilan etmenin;
Türkiye’nin ulusal birliğini ve bütünlüğünü tehdit eden PKK’lılara, “Kardeşlerim!” diye taltif etmenin, partinin ana felsefesine ve programına ters düşen hiç mi bir tarafı yoktur?” diye düşünüyor. Hadi diyelim ki bu söylemlerin önemi yoktur. Peki, kamu vicdanını yaralayan bir tarafı da mı yoktur?
 Yüce Atatürk, Büyük Nutuk’ta(1921): “Halas (kurtuluş), sosyal hayattaki marazı (hastalığı) teşhir ve tedavi etmekle mümkündür. Bunun için erbabı ilim ve fennin bu hususta çalışmayı bir namus borcu bilmesi iktiza eder” demişti. Yine bir başka konuşmasını şu sözlerle tamamlamıştı: “Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden içerdeki cephenin suskunluğudur.”
Hakkaniyet, haksızlık karşısında susmakla değil, yanlışı yanlış, doğruyu doğru görmekle ve hakkı tutup kaldırmakla sağlanır.
Her nerede haksız olanların sesi, haklı olanlardan daha gür çıkarsa, hak ve adalet duyguları orada iflas eder. Bir ülke, haksızlık yapanlar yüzünden bozulmaz, haksızlığa ve haksızlık yapanlara göz yumanlar yüzünden bozulur.
 Fahri Yakar