3 Şubat 2013 Pazar

YANGINLA İTFAİYE ARASINDA

 “Memlekete sahip çıkması gerekenlerin sesi daha gür çıkmalıdır.”
                           İ. İnönü
Her siyasi parti, var olabilmek için var oluş amacına, dayandığı temel ilkelere ve taşıdığı misyona uygun bir politika izlemek zorundadır. Eğer bunu sağlayamıyorsa varlığını yaşatamaz. ‘helaka müstahak’ olur.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında milli birliğimizi, milli bütünlüğümüzü ve ülkenin yüce çıkarlarını korumak için kurulmuş olan bir partide, son zamanlarda her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Üstelik bu söylemler içinde partinin temel felsefesiyle, ilkeleriyle ve taşıdığı misyonla bağdaşmayan fahiş aykırılıklar var. Parti yönetimi, bu görüşlerle ilgili hiçbir açıklama getirmedi. Sadece üzerini örtmeye çalıştı. Bu iş, partinin kendi iç sorunudur. Buna kimse bir şey diyemez; ama bu durum, vatandaşın aklına ister istemez, ‘Acaba bu parti eksen mi değiştiriyor?’ sorusunu getiriyor.
Tutarlı bir parti, bizzat kendi milletvekilleri tarafından, partinin varlık nedeni olan temel ilkelerin çiğnenmesini, kendi partisinin kurucularına dil uzatılmasını, kendi geçmişine, tarih gerçeklerine aykırı söylemlerde bulunulmasını “Bunlar abartılacak konular değildir” diye geçiştiremez. Yani yangın bacayı sarmışsa “İtfaiye ile yangın arasında seyirci kalamaz.” Kalırsa kafalarda yeni yeni soru işaretleri kıvrılmaya devam eder.
Vatandaş merak edip duruyor: Sahi bu milletin ölüm kalım savaşı olan ‘Kurtuluş Savaşına;  Anadolu’daki Rum ve Ermenileri temizleme hareketidir’ demenin;
 
Dersim olayı için, “Dersim bir katliamdır” diyerek asilerin başını da kahraman ilan etmenin;
Türkiye’nin ulusal birliğini ve bütünlüğünü tehdit eden PKK’lılara, “Kardeşlerim!” diye taltif etmenin, partinin ana felsefesine ve programına ters düşen hiç mi bir tarafı yoktur?” diye düşünüyor. Hadi diyelim ki bu söylemlerin önemi yoktur. Peki, kamu vicdanını yaralayan bir tarafı da mı yoktur?
 Yüce Atatürk, Büyük Nutuk’ta(1921): “Halas (kurtuluş), sosyal hayattaki marazı (hastalığı) teşhir ve tedavi etmekle mümkündür. Bunun için erbabı ilim ve fennin bu hususta çalışmayı bir namus borcu bilmesi iktiza eder” demişti. Yine bir başka konuşmasını şu sözlerle tamamlamıştı: “Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden içerdeki cephenin suskunluğudur.”
Hakkaniyet, haksızlık karşısında susmakla değil, yanlışı yanlış, doğruyu doğru görmekle ve hakkı tutup kaldırmakla sağlanır.
Her nerede haksız olanların sesi, haklı olanlardan daha gür çıkarsa, hak ve adalet duyguları orada iflas eder. Bir ülke, haksızlık yapanlar yüzünden bozulmaz, haksızlığa ve haksızlık yapanlara göz yumanlar yüzünden bozulur.
 Fahri Yakar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder