“Göster
Allah’ım bu millete kurtulur bir mucize
Bir utanma hissi ver gaip hazinenden bize!”
Mehmet
Akif
Devletimiz, Cumhuriyetimiz nice
zamandır tehdit altında. Dış güçler ve onların içimizdeki işbirlikçi kalemleri,
bölücü çevrelerle birlik olmuşlar, milli dokumuzu, üniter yapımızı bozmaya
azmetmişler. Dili, bayrağı, toprağı parlamentosu ayrı özerk devlet kurmak istiyorlar.
Milleti, ‘Kemalist’ diye nitelendirdikleri Cumhuriyet’ten, Cumhuriyet’in temel
ilkelerinden soğutup uzaklaştırmaya, milli birlik ruhunu, Türklük duygusunu,
mili bilincini tasfiye etmeye ve milletin tarihinden ve yaşadığı bu coğrafyadan
gelen adını silmeye çalışıyorlar. Bir kısım medya da devletin varlığını
birliğini zaafa uğratacak bu söylemleri kamuoyuna pompalayarak, bu bölücü
zihniyete hizmet ediyor.
Fransa'da bununla ilgili bir laf
vardır: “Demokratik bir ülkede, eğer basın aleyhte propagandaya başlarsa rejim
can çekişir” derler.
Ülkede durum, pek iç açıcı
görünmüyor. Zaman ülkenin aleyhine işlemektedir. PKK ve onun siyasi
uzantıları, “Aman açılım süreci bozulmasın” yaklaşımlarının yarattığı
hoşgörü ortamından cesaret alarak taleplerini açıkça söylüyorlar:
1.Lozan’ı tanımadıklarını
belirterek yeniden ‘Sevr’ istiyorlar.
2.Kürtçe’ye 2. resmi dil statüsü
istiyorlar.
3.Ulus ve üniter devlet yerine,
etnik temele dayalı, ayrı bayrak, ayrı toprak, ayrı meclisi olan özerk devlet
olmak istiyorlar.
4.Türklüğü unutturmak, ‘Türk’
adını anayasadan silmek istiyorlar.
Etnik temelde siyaset yapmak,
ülkenin birliğine ve bütünlüğüne meydan okumaktır. Halen etnik temelde siyaset
yapılıyor. Millet, “Terör bitti, barış döndü, artık şehit gelmiyor” diye
sevinirken, PKK, boş durmuyor, milletin gözleri önünde yıkım görevlerini yerine
getirmekten geri kalmıyorlar.
Öte yandan İmralı, tavize
doymuyor, devlete şart dayatıyor. Bu
defa da Almanya’nın 13, İspanya’nın 17, İtalya’nın 21 özerk bölgeye ayrılmış
olduğunu ileri sürerek, Yerel Yönetimler Yasasının ve Demokratik Sivil Toplum
yasalarının bir an evvel düzenlenmesini istiyor. Böylece yakılan etnik ayrışma
ateşi, her geçen gün büyüyerek ülkeyi kuşatmaya devam ediyor. Buna rağmen halkın
endişelerini giderecek tek kelime çıkmıyor ağızlardan. Böyle giderse, devletin bölüneceği ve herkesin
bu enkazın altında kalacağı günler pek uzak değildir. Güneydoğu’da alarm zilleri çalıyor. Fay hattı
tehlike saçmaya devam ediyor. Bölücü çevreler, kanla irfanla kurulan bu devleti
bölmek ve ülkenin Güneydoğu'sunda 'paralel bir devlet' kurmak için sinsice çalışıyorlar.
Olanı biteni düşünmezsek,
görmezsek, duymazsak, Araf Suresi 179. Ayetinde: “Beyinleri var düşünüp
kavramıyorlar, gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar” diye tarif edilen insanlardan ne farkımız
kalır?
Devlet olarak, kahraman
ecdadımızın kanları ve canları pahasına kazanıp bize emanet ettikleri bu aziz
vatanı, bu şer odaklarının insafına mı bırakacağız?
ABD Başkanı B. Obama,
vatandaşları uyanık olmaya çağırarak: "Gelin politikamızı zehirleyen etnik
ayrımcılığa karşı hep beraber direnelim!" diyor. B. Obama'nın bu
yaklaşımı, herkese örnek olmalıdır. ABD’nin bünyesinde 70 'i aşkın etnik grup
yaşıyor. Avrupa’daki devletlerin bünyesinde de pek çok etnik grubu bir arada
yaşamaktadır. Gerek İngiltere, gerek
Fransa, gerekse ABD, farklı ırktan insanları birlik ve beraberlik içinde yaşatıyor
da bizde neden tefrika çıkarılıyor?
Bu ülkelerde birliği ve bütünlüğü
sağlayan şey milli eğitimdir. Mesela: ABD'de toplumda uzlaşma ve hoşgörü kültürü hakimdir. Bu kültür,
milli eğitimle sağlanmıştır. Bu kültürü ifade eden bir söz vardır:
"Birleşmek başlangıçtır
Birliği sürdürmek gelişmedir
Birlikte çalışmak
başarıdır."
Atatürk, bu hoşgörü ve anlayışı,
"Ne Mutlu Türk'üm Diyene!" sözüyle ifade etmiştir. Ve bu söz, yıllarca
bu toprakları yurt edinmiş olan herkesi kucaklayan bir anlayışın ifadesi olarak
yaşatılmıştır. Ama son yıllarda başka çevreler tarafından başka anlamlar
yüklenerek tasfiye edilmek istenmektedir.
***
Atatürk, bu vatanı bütünüyle bir
bahçe gibi görür ve gözü gibi korurdu.
Başbakan İnönü, bir gün
azınlıklar konusunu görüşmek üzere, Florya köşküne Atatürk’ü ziyarete gider.
Atatürk, İnönü’yü hem de akşamın bu saatinde
karşısında görünce şaşırır:
-“Hayırdır paşa, habersiz geldin
bir şey mi var?” diye sorar.
İsmet Paşa:
-“Şu azınlıklar meselesi için
gelmiştim, konuyu yarın meclis gündemine getireceğiz de…” der.
Atatürk temkinlidir:
-“İsmet, bugün geç oldu. Yarın
sabah erkenden gel, bu konuyu daha ayrıntılı bir şekilde görüşelim!” der.
İsmet Paşa, bunun üzerine hal
hatır sorduktan sonra müsaade isteyip köşkten ayrılır.
Atatürk daha sonra, köşkteki
görevlileri toplar, onlardan, ‘ bahçedeki laleler dışında kalan bütün gülleri
ve çiçekleri sökmelerini’ emreder.
Ertesi gün sabah saatlerinde
köşke gelen İnönü bahçenin halini görünce şaşırır, görevliye sorar:
-“Akşamdan sabaha bu bahçeye neler
olmuş böyle? Bu gülleri, çiçekleri niye söktünüz?”
Görevli:
-“Paşam, Gazi Paşa emretti, biz
de söktük” diye cevap verir.
İnönü, Atatürk’ün odasına girer
merakla sorar:
-“Paşam, bahçeye ne olmuş
böyle?”
Atatürk, beklediği anın geldiğini
görerek şöyle der:
-“Biz sadece bahçedeki
azınlıkları söküp attık İsmet!
İnönü,
mesajı almış olduğunu gösteren bir tavırla başını önüne eğer.
Atatürk, sözlerine şöyle devam
eder:
-“İsmet, ben “Ne Mutlu Türk’üm
Diyene!” sözünü boşa söylemedim… Türkiye’de yaşayan herkes bu vatanın öz
evladıdır. Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin, sakın azınlıklarla
ilgili bir kanun çıkarılmasın!” [1]
Kalbimizde ve dimağımızda ilelebet yaşayacak olan Atatürk, bu millete üzerinde yürüyeceği yolu göstermiş, "Kurtuluş,
toplumdaki marazi (hastalıklı) fikirleri teşhis ve tedavi etmekle
mümkündür" demiştir. Atatürk'ün ilkeleri, bu devletin temel dinamikleridir.
Bu ülke,
bu milletin tamamına ait büyük bir bahçedir. Bu bütünlüğü bozmaya ve parçalara
ayırmaya çalışanlara, asla müsamaha edilmemelidir.
Yazımıza M. Akif’in dizeleriyle
başladık yine O’nun dizeleriyle bitirelim:
“Ey cemaat! Elverir artık uyku!
Yok mudur sizlerde vatan namına
bir duygu?
His yok, hareket yok, leş mi
kesildin?
Hayret veriyorsun bana sen böyle
değildin!”
[1] İnan Kıraç’ın anılarından
alınmıştır.