6 Ekim 2014 Pazartesi

BAKIŞ AÇISI

Bakış açısı, insanların hayata ve olaylara baktıkları gözlüklerdir. İnsan, çevresine hangi mercekten, hangi çerçeveden veya hangi yükseklikten bakıyorsa öyle görür. Herkes, her şeyi bakış açısına göre algılar ve öyle karar verir. Kimse bakış açısını değiştirmeden, yani mevcut düşünce tarzının üzerine çıkmadan, zihniyetini değiştiremez. Bu yüzden toplumlarda zihniyet değişikliği yaratmak zordur, uzun yıllar alır.
Bir zamanlar insanlar, evrenin merkezinin dünya olduğuna inanıyorlardı. Ünlü Mısırlı astronot Batlamyus'a göre(M.S 85 -165) evrenin merkezi dünya idi. İnanlar da Batlamyus'un baktığı çerçeveden bakıyorlar ve böyle olduğuna inanıyorlardı. Bu bakış açısı,  Kopernik (Copernicus 1473-1543) zamanına kadar devam etti. Kopernik, "Evrenin merkezinin güneş olduğunu" söyledi. Yeni bir bakış açısı getirdi ve bunu bilimsel bir biçimde açıkladı. Bunun üzerine insanların dünyaya bakış açısı değişti. Ama evrenle ilgili zihniyetin değişmesi çok uzun zaman aldı; hatta yüzyıllar boyu pek çok insan eski bakış açısını terk edememiştir.
Ama artık günümüzde medya organları sayesinde iletişim ve etkileşim alanında baş döndürücü gelişmeler oldu. Televizyon kanallarından gazete köşelerinden yapılan telkin ve propagandalarla insanları etkileyerek, zihniyet değişikliği yaratmak kolaylaştı. Bu nedenle günümüz toplumlarında medya ön plana çıktı. Medya gücünü elline geçirenler, kendi doğrularını, kendi görüşlerini topluma pompalayarak, kamuoyunu istedikleri gibi yönlendirebiliyorlar.
Ülkenin varlığına, devletin birliğine ve milli değerlerine karşı çıkan bölücü çevreler, bu sahada çok büyük mesafeler kat ettiler. Tek yönlü telkin ve propagandalarla, gerçekleri çarpıtarak, kendi doğrularını tek doğruymuş gibi göstererek, insanların algılarını, değer yargılarını değiştirmeye, bu suretle toplumun dokusunu bozmaya çalıştılar. Nitekim bazı vatandaşların değer yargılarında inanılmaz farklılaşma yarattılar. Doğrularla eğriler, adeta yer değiştirdi. Mesela: 'Vatan', 'millet', 'bayrak' olguları, bugün herkeste aynı duyguları uyandırmıyor. Toplumda algı farklılıkları oluştu.  Ülkede değer yargıları tablosu, adeta ters yüz edildi. Artık milletin düne kadar uğrunda can verdiği Türk Bayrağı'nın gönderinden indirilmesi, yine canından aziz bildiği vatan toprakları üzerinde ayrı bir devlet kurma çabaları  kimsede  fazla rahatsızlık uyandırmıyor. "Servetim ve övüncüm Türklük 'ten başka bir şey değildir" diyen Atatürk'e karşı saldırılması, Atatürk büstlerinin kırılması, ateşe verilip yakılması ve Cumhuriyet'in temel ilkelerinin tartışılması, "Türk bayrağı değil, Türkiye bayrağı diyelim, Türk'üm demeyelim, Türkiyeliyim diyelim" "Türk olmaktan kurtulduk" gibi söylemler, toplum nezdinde eskisi kadar tepki çekmiyor. Bu eylemler, sıradan olaylar haline geldi.  
Ne hazindir ki bir kısım aydın çıkıyor, bu arızi değişimi, kamuoyuna 'Normalleşme' olarak sunabiliyor, tarihin yanlış tarafında saf bağlıyor. İnsanların bakış açısı, yani zihniyeti değişince,  buna bağlı olarak, değer yargıları da, normalleri de değişiyor.

İşte bu değişimler sonucunda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çöreklenen devlet karşıtı  'paralel bir yapı', kanun nizam tanımıyor. İsyan ediyor, devlete kafa tutuyor. Yol kontrolleri yapıyor, haraç topluyor, devlete ait okulları yakıp yıkıyor, kendi okullarını açabiliyor. Mühürlenen okulları, yeniden açacak kadar ileri gidebiliyor. Meclis'in çatısı altındaki bir milletvekili Meclis'in kürsüsüne çıkıp : "Ayrı dilde eğitim yapmanın, izinsiz okul açmanın gayet doğal olduğunu" söyleyebiliyor. 'Mali ve idari özerklik' talepleri gündemden hiç düşmüyor. Milletin varlığına, birliğine ve devletin üniter yapısına aleni saldırılıyor da yine de, bütün bunlar, toplumda, sıradan olaylar (vaka-ı adiye)  sayılıyor, yani normal olaylar gibi karşılanıyor.

Asıl şaşılacak taraf şu ki; bu kadar kısa zaman dilimi içinde, bu ne kadar büyük bir açı değişikliği, bu ne kadar hızlı algı operasyonu? Akıl alacak gibi değil; alınan mesafe korkunç! Toplum mühendisliği denilen şey bu olsa gerek.
Bu tehlikeli gelişmelerin, bazılarına göre normalleşme sayılsa da, ülkenin selameti açısından ilerde telafisi imkânsız sorunlara yol açacağı da bilinmelidir. Bugün yıkılan, çiğnenen ve tasfiye edilen milli duyguları, milli ve tarihi değerleri,  acaba yeniden ihya ve inşa etmek için kaç yıl gerekecek, hiç bunu düşünen var mı? 
Güneş tutulması olabilir, ay tutulması olabilir. Bunlar bir faciaya yol açmaz, bunların tehlikesi de yoktur. Lakin akıl tutulmasının kısa zamanda çaresi de yoktur, tedavisi de yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder