20 Aralık 2014 Cumartesi

                                                    OSMANLI TÜRKÇESİ

"Vekâlet oldu nazırlık, bugün bakanlıktır,

Yarın ne olur bilinmez, yarın karanlıktır."

                                                                                                                                                    H. Nihat Boztepe


İletişimin ana öğeleri kelimelerdir. İnsan olayları zihninde kelimeler yardımıyla düşünür, düşüncelerini kelime kalıplarına dökerek ifade eder. Yani işin özeti, kelimelerle düşünür ve kelimelerle konuşuruz.  İnsan hayatı, kelimelerin etrafında döner. Bir dildeki kelimelerin tamamı,  o milletin dil zenginliğini oluşturur.  
      Bir gün, Shakespear'e sormuşlar:
     "Durmadan  ne okuyorsunuz?"
     Shakespear :
     "Kelimeler, kelimeler, kelimeler..." demiş.  
     Shakespear, bu sözüyle kelimelerin hayattaki önemini anlatmak istemiştir. Sahakespear, İngiliz dilinde yer alan hemen hemen bütün kelimeleri eserlerinde kullanmış bir yazardır.
     Bilindiği gibi dünyanın en zengin dili İngilizce'dir.  İngilizce lügatinde halen  500 bin   kelime  bulunmaktadır.
Amerika'da basılan Webster's Third lügatinde 450 bin kelime mevcuttur.
Amerika'da Norhwestern Üniversitesi Psikoloji Fakültesi Dekanı Prof. Robert H. Seashore,  çeşitli öğrenim basamaklarında okuyan öğrenciler üzerinde bir araştırma yapmış. Araştırmadan elde ettiği verileri şöyle sıralamıştır:
On-15 yaşları arasında bir öğrenci, 14.500 kelime biliyor. 15-20 yaşları arsında ortalama, 21.500; 20 yaş ve üzerinde olan yani, üniversite ikinci ve üçüncü sınıflarda  okuyan bir öğrenci ise, 150 bin kelime bilmektedir.
Buna göre Amerika'da bir öğrencinin, her yıl ortalama beş bin kelime öğrendiği tahmin edilmektedir.
Colombia Üniversitesi profesörlerinden George W. Hartman üniversite talebeleri arsında  yaptığı bir araştırma  sonucunda  üniversite ikinci sınıfında 200 bin kelime bildiklerini tespit etmiştir.
Acaba bizim öğrencilerimiz kaç kelime biliyorlar? Yeri gelmişken söyleyeyim, pek çoğumuz 1000- 2000 kelime ile düşünüp konuşuyor.
Kelime fukaralığımızın birçok nedeni vardır: Bunlardan biri, dikkat zayıflığı; biri az okumak, diğeri de kelime öğrenmeyi tesadüflere bırakmaktır.  Nedense kelime hazinesini zenginleştirmeyi önemsemiyoruz. Dağarcığımıza o güne kadar kaç kelime girmişse onlarla idare ederiz.  Dağarcığımız her gün yeni kelimeler eklemeyi düşünmeyiz.  Oysa konuşmanın ana malzemesi kelimelerdir. İnsan ne kadar çok kelime bilirse, o kadar rahat ve güzel konuşur.  Kelime öğrenmeyi durdurmak, hafızayı dondurmak gibidir.
Sınırlı kelime bilmek, sınırlı düşünce ve sınırlı konuşma demektir.
İngilizce, bu emsalsiz dil zenginliğini,  diğer dillerden kelime almasına borçludur. Muhtelif suların aynı nehre dökülüşü gibi İngilizce'ye  dünyadaki bütün dillerden asırlarca  kelime akmıştır ve hala da akmaktadır.  Eski  çağların dillerinden olan Latince ve Grekçe'den  bile İngilizce'ye bol miktarda  kelime  girmiştir.
İngiltere'de kimse çıkıp da, bu akışa engel olmaya kalkışmamıştır. Aksine İngilizler, her dilden kelime almayı dilde zenginleşmenin bir aracı olarak kabul etmişlerdir. Şayet İngilizler de, bizde olduğu gibi yabancı kaynaklı kelimeleri tasfiye etmeye kalkışsalardı, bu gün kü  İngilizce'den geriye ortaçağlarda   atalarının konuştuğu birkaç bin kelimelik ilkel bir dil olarak  kalırdı. Nitekim meşhur dilbilimci H.C. Hony bakın bu konuda ne diyor:   
     "Biz de, 5. asırdaki atalarımız Hangist ve Horsa'nın kullandıkları dile dönmeye kalkışırsak,  bugün İngilizce'nin hali ne olurdu? Medeni milletler için öz dil diye bir şey yoktur. Böyle bir hevese kapılarak her millet, kendi dil mazisinin mirasını inkâra kalkarsa, hepimiz top yekûn kabile hayatına mahkûm oluruz."
     Dünyada saf bir medeniyet olmadığı gibi saf bir dil de yoktur. Her dil, sosyal, kültürel ve ticari yönden karşılıklı ilişkilerde bulunduğu milletin dilinden kelime alıp gramerine katar. Medeniyetler yayıldıkları yere kendi dilini de taşırlar. Dile sınır konmaz, dilde gümrük olmaz.  Medeniyet alış verişi esnasında, bir milletin dilinden diğer dillere kelime geçişleri gayet doğaldır. Mesela: Televizyon,  radyo, video ve teyp gibi teknoloji ürünleri bir ülkeye girerken bu kavramları da  beraber taşırlar.
     Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan'ın dediği gibi: "Bugün biz, millet tarifi içine giren şartlar altında bir milletin benimsediği dili, onun milli dili olarak kabul etmek zorundayız...  Birçok tarihi ve sosyal zaruretlerin baskısı altında diller,  o kadar birbirine karışmış ve aralarında o kadar alış veriş yapmışlardır ki,  dünyada tamamen milli dil olan bir dil, saf bir dil bulmak mümkün değildir."
     Dil, bir milletin geçmişten gelen, tarihi, edebi, kültürel birikim ve müktesebatını kuşaktan kuşağa taşıyan, geçmişi bugüne, bugünü de geleceğe bağlayan manevi bir köprüdür. Dil, milletin ortak malıdır ve milletin en kıymetli varlığıdır. Milleti oluşturan temel unsurların başında yer alır.
Şimdi bir de dilimizin diğer diller arasındaki yerine bir göz atalım. Osmanlıca Sözlükte,  60 bin kelime ve deyim vardı. Türk Dil Kurumu'nun yayınladığı Türkçe sözlükte 28 bin kelime vardır. Yabancı kaynaklı kelimeleri çıkartırsanız 17.500 kelime kalır. (1)
Ulu Önder Atatürk, Türk Dil Kurumu'nu Türkçeyi zenginleştirmek, zengin bir ilim ve kültür dili haline getirmek için kurmuştur.  Dil konusunda da bir hedef koymuştur. O hedef: "Türk dilini, çağdaş dillerin zenginliği seviyesine çıkarmaktır."  Dilde sadeleşme çabalarına ise şu sözlerle açıklık getirmiştir: "Türkçeleşmiş her kelime Türkçe'dir. Kâtip, kitap, mektep ve mektup benimdir; ama ketebe- yektübü Arap'ındır."
Bir dilin, başka dillerden intikal eden kelimeleri kendi bünyesine alarak hazmetme gücü dilin zenginleşmesi açısından aslında çok büyük bir avantajdır. Türkçe'nin yapısı kelime üretmeye olduğu kadar, başka dillerden intikal eden kelimeleri bünyesine alıp hazmetmeye gayet müsaittir.
Türklerin İslamiyet'i kabul etmesiyle  Arapça ile ve Farsça acemlerle temaslar başlamış bu teaslar sonucunda ı Arapça  'dan ve Frasça'dan Türkçe'ye kelime akmaya başlaıştır.
(1): Nejat Muallimoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder