SEVGİYLE YAŞAMAK
“Hayat denilen kandile sevgi fitili gerek,
Yaşanır mı hayatta sevgiyi bilmeyerek.”
Fahri Yakar
İnsanların sadece fizyolojik ihtiyaçları yoktur. Sosyo- psikolojik ihtiyaçları da vardır. O da sevgidir. İnsan sevgiyle yaşarsa mutlu olur. Sevgi, insanları birbirine yaklaştıran, bir arada uyum ve ahenk içinde yaşatan sihirli bir duygudur.
Tüm hayat, sevgiden doğar. Sosyal hayat, sevgi üzerine kurulur.
Kimse, sevgiden uzak yaşayacak kadar güçlü değildir. En güçlü insanların bile sevgiye ihtiyaçları vardır. Zira insan, sevgiye ve ilgiye ihtiyaç duyacak şekilde yaratılmıştır. Sadece mutlu olmanın değil, insanca yaşamanın ilk şartı da insanları sevmek ve onlar tarafından sevilmektir.
Sevgi, ilişkilere güzellik verir, hayata renk katar. Sevgisiz hayatın tadı tuzu olmaz. Hayata tadını tuzunu veren, onu yaşanmaya değer yapan ve anlamlı kılan en büyük etken sevgidir. Sevgi, küçük tohumları bir çiçeğe, bir meyveye dönüştüren verimli bir toprak gibidir. Sosyal hayatta insan olarak hepimizin ihtiyaç duyduğu, hoşgörü, tolerans, anlayış, müsamaha, yardımlaşma, dayanışma, sadakat, fedakârlık gibi sosyal hasletler, sevgiyle var olur ve sevgi içinde büyüyüp gelişirler.
Sevgi, insan ilişkilerinde duygulara yön veren, tavır ve davranış belirleyen çok önemli bir etkendir. Seven sevdiği insanda iyi olanı görür. Sevmeyen insan ise sevmediğinde beğenmediklerini görür. Sevene sevdiğini güzel gösteren sevginin varlığıdır. Seven insan, gözüyle değil ruhuyla görür. Onun için sevgiyle bakan güzel görür.
Sevgi, sevenlerin arasında uzanan bir gökkuşağı gibidir. Tıpkı bir prizma gibi, ışıkları yedi renge ayırarak gösterir. Nasıl prizma olmadan renkler görülmezse, sevgi olmadan da güzellikler görünmez.
Zamanın padişahı, Mecnun’un Leyla’sı ile karşılaşınca merakını yenemeyip, sormuş:
-“Güzelliğiyle, Mecnun’un yüreğini yakan, onu deli divane edip, aşkından çöllere düşüren şu meşhur güzel yoksa sen misin? Eğer öyleyse, senin de öteki kadınlardan fazla bir farkın yokmuş...” demiş.
Bu söz üzerine çok incinen Leyla şunları söylemiş:
-“Sen Mecnun değilsin ki, bunu anlayabilesin... Leyla’nın yüzüne Mecnun’un gözüyle bakmak lazım...”
Bu anlamda bir atasözü vardır. Günlük yaşamda sıkça kullanılır:
“Gönle giren her şey göze hoş gelir, gönülden çıkan da, göze hor gelir.”
Gönülde sevgi varsa kusurlar yok olur. Gönülde sevgi yoksa bütün kusurlar ortaya çıkar.
İncil’de: “Sevginin birçok günahı örttüğü “ söylenir.
Sevgi olmayan yerde ne hoşgörü olur, ne anlayış, ne de sosyal bir gelişme olur.
Sevgi, insanlar arasındaki havayı ısıtmaya yarayan bir klimadır. Sevgisiz yaşamak havadan ve oksijenden yoksun kalmak gibidir. Gönüllerden ve yüreklerden sevgiyi silerseniz sadece havadan ve oksijenden değil; dünyanın haz ve güzelliklerinden de yoksun kalmış olursunuz. Hatta daha iddialı olarak diyorum ki, sevgisiz yaşamak, güneşin, ayın, mehtabın, ağaçların, kuşların ve çiçeklerin farkına varmadan yaşamaktır.
Mutlu olmak için sevgiyle yaşamak gerekir.
Sevgi duygusunun insana sunduğu bu nimetlere rağmen, bir düşünelim bakalım, acaba yaşarken karşılıklı ilişkilerimizde sevgiden yeterince istifade edebiliyor muyuz?
Ben yanıtlayım: “Hayır, maalesef edemiyoruz.”
Çevremizdeki insanların pek çoğu sevgi yokluğu çekiyor. Birbirlerimize karşı sevgi ve hoşgörü duymadığımızdan dolayı hayatı birbirlerimize zorlaştırıyor, hatta cehenneme çeviriyoruz. İnsanlarla el ele vererek yaşamak yerine, onların elindekini ele geçirmenin yollarını arıyoruz. İnsanları sevip eşyaları kullanmak yerine eşyaları sevip insanları kullanmanın yollarını arıyoruz.
Sevgi yokluğu kanserli bir hücre gibi toplumda var olan anlayışı, toleransı, hoşgörüyü de kemirip yok ediyor. Bu yüzden günlük hayatta, insanlar arası ilişkilerde genellikle bir anlayışsızlık, bir hoşgörüsüzlük, bir nezaketsizlik; hatta bir hoyratlık hâkim. Kaşlar çatık, yüzler asık. Gülümsemek yok, tebessüm yok ve sinirler yay gibi gergin... Herkes canı burnunda, öfkesi tepesindeymiş gibi yaşıyor. Teşekkür yok, kadir kıymet bilmek yok, sadakat ve vefa hak getire…
Aynı mahalleyi bırakın, aynı apartmanda yaşayan insanlar arasında bile, ne bir ‘Merhaba’ ne bir ‘Günaydın’ ne de bir ‘Hal hatır sormak’ var. Bu durumda, böyle bir toplumda sosyal bir kaynaşma, barış, huzur ve mutluluk olabilir mi?
Gelin hayatı iyi ve mutlu yaşamak için sevginin sihirli gücünden daha çok yaralanalım. Yüreğimizde sevgiye daha çok yer ayıralım. Çevremize sevgi dalgaları gönderelim, sevgi köprüleri kuralım ve hatta sevgi limanları oluşturalım. Zaman zaman o limanları ziyaret ederek sevgiyi pekiştirelim. Yani kısaca sevgiyle yaşayalım. Etrafınızda sizi seven insanların olması yaşamınızı mutlu kılacaktır.
Çinliler birine beddua edecekleri zaman şöyle derlermiş: “Dilerim ki sevgiden uzak bir hayat yaşarsınız!”
İlgiyi, sevgiye, sevgiyi dostluğa dönüştürelim. Sevgiyle yaşayalım.
Bir gönülde sevgi yoksa o gönül, gönül olmaz. Bir insanda da gönül olmazsa, o insan, insan olmaz.
Ben insanlığın sadece bilgiyle değil; sevgiyle yükseleceğine inanıyorum.
İnsan olgunlaşmaz, kendini aşmadıkça,
Gönül gönüle yönelmez sevgiyle taşmadıkça.
Shirley Maclaine’nın bir sözünü yeri gelmişken burada kullanmak isterim: “ Sevgi, Tanrı tarafından, insanın ruhuna bahşedilmiş ilahi bir kıvılcımdır.” Bence her insana düşen şey, bu kıvılcımı tutuşturmak suretiyle hem kendini ısıtmak, hem kendi beden ruh ve iklimini başkalarına geçirmektir.
Sevgi duymadan yaşamak, bir insan için önemli bir yokluktur. Sevgi yokluğu, insanların akıl ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler. Sevgisizlik içinde, insani değerler birer birer kaybolur. Sevgisiz insanın yüreği kararır, içini kin, nefret ve garaz kaplar. Bence dünyanın en fena ve tehlikeli insanı, yüreğinde sevgi olmayan insandır.
FAHRİ YAKAR
10.04.2011