23 Kasım 2011 Çarşamba

ÖĞRETMENLİK SANATI

Bilindiği gibi eğitim ve öğretimin temel unsuru öğretmendir. Örgün eğitim okullarda öğretmenle başlar ve öğretmenle devam eder. Öğretmenler, okulda eğitim ve öğretim programlarının uygulayıcılarıdır. Öğrencilerin kişilik dokuları ve karakter yapıları, yetenekleri öğretmenlerin ellerinde biçimlenir. Bu yüzden hiçbir meslek mensubu,  ülkenin bugünkü ve gelecekteki hayatı üzerinde öğretmen kadar etkin değildir. Ülkenin geleceği  demek olan gençlik öğretmenin elinde yoğrulup biçimlenmektedir.
Öğretmen, öğrenciye sadece ders programlarının öngördüğü bilgi ve becerileri vermekle kalmaz, ülkenin gençliğine, milli ve manevi terbiyeyi, vatan, millet ve bayrak sevgisini,  hak ve adalet duygusunu, insanlığı, sevgi ve saygıyı,  iyiyi - kötüyü ayırma yeteneğini, milli, tarihi ve kültürel değerleri de öğretir. Gençliğe gideceği yolu, üsleneceği görevleri gösterir, onlara çalışma ruhu,  sorumluluk duygusu ve hizmet aşkı aşılar.
Öğretmenlerin söz ve davranışları, tıpkı teneffüs etikleri hava gibi etrafa yayılır ve öğrencileri etkiler, öğrencilerin varlığında yaşar ve onların varlığında hayatı ve toplumu etkiler.
Bunun için eğitimbilimci W. Stakel'in: "Öğretmen bir toplumun ve insanlığın kaderini etkileyen insandır" demiştir.
Bu gerçeği çok iyi bilen Japonya'da öğretmenler şöyle derler: "Bu günün kuşağını, dünkü öğretmenler hazırlamışlardır, yarınki kuşakları da bu günün öğretmenleri olarak bizler hazırlayacağız. Öyleyse Japonya'nın daha büyük hedeflere ulaşması için daha çok çalışmalıyız."
Öğretmenlerin ülkenin bugününü ve geleceğini biçimlendirmekteki işlevini hiçbir zaman hatırdan çıkarmamak lazım.
Eline bir parça bezi alıp sanatını katarak onu gözlere hitabeden eşsiz bir tabloya dönüştüren kişiye 'ressam' diyoruz. Ya da ses ve notalardan kulaklara hitabeden eşsiz bir müzik parçası çıkaran kişiye 'müzisyen' diyoruz. Eline aldığı bir mermer parçasını eşsiz bir sanat eserine dönüştüren kişiye heykeltıraş diyoruz da, çocukların kişilik hamurunu ele alarak ona renk, desen, nakış vererek, ruh ve muhteva katarak onun içindeki yetenekleri, cevherleri işleyip onu kendine, ailesine, vatanına ve insanlığa yararlı ve üretken bir birey haline getiren kişiye neden sanat adamı demeyelim?
Kaldı ki "Dünyada her şeye kıymet biçilir; ama öğretmenin eserine kıymet biçilemez."
Bu yüzden 'Öğretmen' denince, benim beynimde bir zil çalar ve bu zil sesi, bana ülkenin gençliğini yoğurup ona ruh ve muhteva veren bir sanatkârı hatırlatır.
Öğretmenlik de insan yetiştirme sanatıdır. Bu bakımdan öğretmene önem vermek şarttır. Öğretmene önem vermek, değer göstermek ülkenin geleceğine önem vermektir.  İyi öğretmen demek, iyi sanatçı demektir, İyi sanatçı demek ise iyi nesil demek, iyi gelecek demektir.
Bu duygularla tüm öğretmenlerin 'öğretmenler gününü' kutluyorum.
----                                                                                Fahri Yakar
(*):Sokrates
          

17 Kasım 2011 Perşembe

ONLARIN HALİNE BAKINCA

Her milletin kurucu bir lideri, ya da kaderini belirleyen ünlü bir önderi mutlaka vardır. ABD'nin kurucu lideri J. Washington'dur. J. Washington, bütün Amerika halkının ittifakla saygı, sadakat ve hayranlık duyduğu kurucu bir liderdir. 1798'de Fransızların Birleşik Amerika Devletine savaş açma ihtimali vardı. O zaman ABD'nin Başkanı Adams'dı. Başkan Adams, Eski Cumhurbaşkanı Washington'a bir mektup yazar. Mektupta şöyle der: "Eğer izin verirseniz sizin isminizden yararlanmak istiyoruz. Sizin isminiz bir ordudan daha etkilidir."
Washington, bu mektup üzerine, Başkomutanlığı üzerine almayı kabul eder. Bu durum, ordu üzerinde müthiş bir moral etkisi yaratır. Gözlemciler, bu haber üzerine  'ordunun gücünün  bir anda iki katına çıktığını' rivayet ederler.
Bizim tarih sahnemizden de ünü ülkenin sınırlarını aşan çok büyük liderler gelip geçmiştir. Bunlar arasında sadece ülkenin kaderini değil dünyanın gidişatını değiştiren, çağ açıp ve çağ kapayan liderler vardır.  Fatih Sultan Mehmet, Kanuni bunların başında gelir. Cumhuriyet Tarihi'nde en büyük liderimiz ise Atatürk'tür.
Atatürk'ün ışığını ilk kez, İngiliz Başbakanlarından Lloyd George keşfetmiştir. Koca İngiliz İmparatorluğu Çanakkale'de diz çökerken orada hata yapmayan tek adam olarak Mustafa Kemal'i görmüş ve şöyle demişti: "İnsanlık tarihi yüz yılda bir dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o da bugün Türklere nasip olmuştur."
Yine Churçhill:"Dünya liderleri arasında çok beğendiğim iki liderden biri Mustafa Kemal'dir. Mustafa Kemal, yok olan, dağılan bir imparatorluktan büyük bir devlet yarattı" diyor.
Belçikalı bir yazar da Atatürk için şöyle demiştir:
"Atatürk'ü Allah'a borçlusunuz. Bugün sahip olduğunuz ne varsa onları da Atatürk'e borçlusunuz."
Amerika'da geçen yıl, Birleşmiş Milletler binasında Atatürk'le ilgili bir sempozyum düzenleniyor. Bu sempozyumda eskiden büyükelçilik görevinde bulunan bir konuşmacı, kürsüye çıkıyor ve: "Atatürk'ün, sarışın kadınlardan hoşlandığını, günde iki paket sigara tükettiğini ve akşamcı olduğunu, akşamları köşkte içki sofraları kurulduğunu" anlatıyor.
O sempozyuma katılan Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe söz alıyor: "Sayın konuşmacıyı dinleyince 'Mustafa' filmini seyretmiş gibi oldum" diyor.
 Daha sonra Mc. Carty, kürsüye çıkıyor. Tarihçi gözüyle Atatürk'ün Türkiye için yaptıklarını anlatıyor ve şöyle diyor:"Atatürk, Osmanlı imparatorluğunun külleri arasından modern Türkiye'yi yarattı. Emperyalist güçlerin elinden Türkiye'yi bir mucize değil; ancak bir dahi kurtarabilirdi. O dahi de Atatürk'tür" diyor.
Amerikalı konuşmacılardan Prof. Reisman kürsüye geliyor ve özetle şöyle söylüyor: "Atatürk olmasaydı, devrimlerinin yarattığı çağdaş, demokratik ve laik Türkiye'yi bir yana bırakın, Türkiye diye bir şey olmazdı."
Dünyadaki gelmiş geçmiş büyük devlet adamları, Atatürk'ün büyüklüğünden, emsalsiz kişiliğinden ve parlak dehasından övgüyle söz ediyorlar.  Tarihçiler, Atatürk hakkında ciltler dolusu kitaplar yazıyorlar.
'Çılgın Türkler' kitabının yazarı Turgut Özakman Atatürk'ü tanıtırken: "Dünyada ülkesini zafere götüren pek çok komutan vardır. Milletini kalkındırmak ve ileri bir toplum yapmak için çok çalışan başarılı pek çok önder de vardır. Ama yokluk ve yoksulluk içinde bu ikisini birden başarmış tek bir insan vardır: O da Atatürk'tür" diyor.
Atatürk, Kurtuluş Savaşında milleti zafere ve bağımsızlığa kavuşturmuş bir liderdir.  Bu ülke Atatürk'ün yaptıklarının sayesinde bugünlere geldi. Eğer bugün Türkiye, dünya devletleri arasında çağdaş, demokratik, laik bir hukuk devleti halinde geleceğe doğru güvenle özgür ve bağımsız olarak yol alıyorsa, bunu, Atatürk'ün ülkeye kazandırdığı değerlerin doğru, sağlam ve dayanıklı olmasına borçludur.
Hal böyle iken dün, İstiklal Marşını bırakıp, Enternasyonel'i tercih eden milli reflekslerini ve milli bilincini kaybetmiş bir sürü aydın ve yazar, yüce milletimizin bunca yıl baş tacı ettiği Atatürk'ü gözden düşürmek ve onun kurduğu Cumhuriyet'i yıkmak, devleti ulus ve üniter devlet çizgisinden çıkartmaya çalışıyorlar.
Söz konusu aydın ve yazarların aşağıya alınan satırları bunların asıl amaçlarının ne olduğunu gözler önüne sermektedir.
"Yıkalım bu köhne düzeni,
Biz başka bir âlem isteriz!"
"…Benim yıkılmasını istediğim köhne düzen Türkiye'dir." "…Demokrasiyi en büyük iç düşman olarak gören odaklardan 'vatansever çetelerden" kurtararak hukukun üstünlüğüne dayalı bir devlet düzeni kurmaktır."
Bir başka neoliberal da şöyle diyor: "...Kemalist Cumhuriyet, içinde demokrasiyi barındırmıyor. Kemalist Cumhuriyet'ten demokratik cumhuriyete geçecek miyiz?" 
 "…Bu memlekette herkes Atatürk milliyetçisi olmak zorunda mı? Herkes Atatürk milliyetçiliğini benimseyecekse o zaman buna demokrasi denmez."
"…Demokraside ikinci sınıflığın tohumları kuruluş döneminde atılmıştır." "…Yanlış kurulmuş Cumhuriyet, yeniden biçimleniyor."
"…Demokrasi konusunda daha yapılacak çok iş var. "
"…Kürt sorunu keşke demokrasinin gerekleri yerine getirilerek çözüm rayına girebilse…"
"… Asıl önemli olan bu ülkede demokrasinin yollarını, siyasetin alanını genişletmektir…"
Bu satırların sahipleri, mevcut demokrasiyi ortadan kaldırmak, devletin ulus yapısını parçalamak için kan döken, can alan terörün demokrasiyle önleneceğini savunuyorlar. Hükümetten, demokrasinin yollarını ve siyasetin alanını daha genişletilmesini istiyorlar. 
Bunların hallerine bakınca aklıma bir anekdot geldi. Sözlerimi, bu anekdotun esprisi içinde bağlamak istiyorum.
Gazeteciler, ABD Senatosunda rahip olarak görev yapan Dr. Edward Hale'e sorarlar:
"Sayın Rahip Efendi, senatörler için dua ediyor musun?"
Rahip:
-"Hayır!" demiş. "Senatörlerin haline bakınca,  ülke için dua ediyorum."
Ben de bu önyargılar yüzünden gerçekleri göreme hale gelen bu aydın ve yazarların haline bakınca, ülkenin geleceği için dua ediyorum.
   
                                                                                                      Fahri YAKAR

ONLARIN HALİNE BAKINCA

13 Kasım 2011 Pazar

BEN AYNAYIM

İnsanın kötülüğü içindedir. İnsan o kötülükten kurtulamaz." Lucretius
Takındıkları tutum ve hareket tarzına bakarak insanları iyimserler ve kötümserler olmak üzere iki kategoriye ayırmak mümkündür. İyimserlerin tabiatı iyiliğe meyyaldir. İyimserler hayata ve olaylara bakış tarzları olumludur. İyimserler, hem kendilerinin hem de başkalarının iyi olmasını isterler. Sorun yaratmak istemezler. Her şeyi iyi tarafından görürler. Aklın ve mantığın izinden giderler, iyi düşünmeye, güzel söylemeye ve doğruyu yapmaya çalışırlar. Kısaca olduğu gibi görünürler, göründüğü gibi olurlar.
Kötümserler ise, menfi düşünürler, her şeye fena tarafından bakarlar, her şeyin  altında  kötülük ararlar. Etrafa kötülük tohumları saçarlar, herkese şüphe ile bakarlar. Bunların nazarında, herkes hilekârdır, hırsızdır ve kötüdür. Zihinlerinde sürekli bir paranoya hali mevcuttur. Bu arızi düşünce tarzı, zihnin normal işleyiş düzenini bozduğundan kötümserler, genetiği bozulmuş GE-DO'lu ürünler gibi topluma zarar verirler.  Sosyal hayatta mevcut ahengi, barışı ve huzuru bozarlar. Gelişigüzel şüphe ve iddialarla toplumda iş yapan insanların şevkini kırarlar. Bunların başlıca sermayeleri dedi-kodudur. Günlük yaşamda görülen bozgunluğun, bezginliğin ve huzursuzluğun kaynağı bu tür paranoyak tiplerdir. Bunların içinde kendilerine yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyen bir taraf olmadığından kendilerini düzeltmeyi de akıl edemzler. Zira bunlar, başkalarını kötü gösterdikleri oranda kendilerinin çevrede iyi görüneceğine inanmış zavallılardır.
Görüşümüzü,  İslam Tarihinden bir örnek vererek açıklayalım: İslam'ın doğuş yıllarında Hazreti Peygamber'i ziyaret eden bir müşrik, görüşme sona erdikten sonra Peygamber Efendimizin huzurundan dışarı çıkarken: "Ne kadar çirkin yüzlü biriymiş?" diye söylenmiş. Biraz sonra ziyaretten çıkan bir başka  Mekke'li tam tersini söylemiş: "Ne kadar nurani bir yüzü varmış?" demiş. Bu sözleri duyan bir sahabe, duydukları karşısında hayrete düşerek Peygamber Efendi'mize bunun sebebini sormuş. Peygamber buna yorum getirerek şöyle demiş: "Ben aynayım. Bana bakan kendini görür!"
Bilindiği gibi ayna her insanın elinde güzel göstermez. Aynaya bakan önce kendisini görür. İnsan nasıl bakıyorsa öyle görür. Kem gözden güzel bakış hâsıl olmaz. Güzellik, onu görenin beynindedir. Kendisi erdemli olmayan bir kimse, başkalarını da kendisi gibi zanneder.
Rivayet olunur ki: Mısır prensi M. Fazıl Paşa, bir gün Padişah Abdülaziz'e Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa'yı çekiştirerek Fuat Paşa'nın icatları hakkında ileri geri bir takım sözler söylemiş. Padişah Abdülaziz, daha sonra Fazıl Paşa'nın bu iddialarını bir görüşme esnasında Sadrazam Fuat Paşa'ya iletmiş.
Padişahı sükunet içinde dinleyen Fuat Paşa, şöyle söylemiş: "Devletli Hünkarım, Allah, herkese iki göz ihsan emiştir, biri iyiliği görmek, diğeri de kötülüğü görmek içindir. Malumunuz olduğu üzere Fazıl Paşa'nın iyiliği görmeye yarayan gözü kör olduğu için o hep diğer gözü ile görmektedir. Bundan dolayı her şeyi fena tarafından görmektedir."
           
            Güzel görmek için önce güzel düşünmek gerekir. İçi güzel olmayan güzel göremez. 
                                                                                                                      Fahri Yakar

12 Kasım 2011 Cumartesi

BİR BİZ ANLAYAMADIK

Her milletin, baş tacı ettiği ünlü bir lideri, bir önderi mutlaka vardır. ABD'nin en ünlü lideri J. Washington'dur. J. Washington, bütün Amerika halkının ittifakla saygı, sadakat ve hayranlık duyduğu kurucu bir liderdir. 1798'de Fransızların Birleşik Amerika Devletine savaş açma ihtimali vardı. O zaman ABD'nin Başkanı Adams'dı. Başkan Adams, Eski Cumhurbaşkanı Washington'a bir mektup yazar. Mektupta şöyle der: "Eğer izin verirseniz sizin isminizden yararlanmak istiyoruz. Sizin isminiz bir ordudan daha etkilidir."
Washington, bu mektup üzerine, Başkomutanlığı üzerine almayı kabul eder. Bu durum, ordu üzerinde müthiş bir moral etkisi yaratır. Gözlemciler, bu haber üzerine  'ordunun gücünün  bir anda iki katına çıktığını' rivayet ederler.
Yine Napolyon, Fransa'nın önde gelen liderlerinden biri olarak kabul edilir. Napolyon'un tek başına bir orduya bedel olduğu söylenir.
Nitekim tarih kitapları, Napolyon'un üzerine sürülen bir orduyu, yanındaki birkaç askerle teslim alıp Paris'e öyle girdiğini yazar.
Bizim tarih sahnemizden de ünü ülkenin sınırlarını aşan çok büyük liderler gelip geçmiştir. Bunlar arasında sadece ülkenin kaderini değil dünyanın gidişatını değiştiren, çağ açıp ve çağ kapayan liderler vardır.  Fatih Sultan Mehmet, Kanuni bunların başında gelir. Cumhuriyet Tarihi'nde en büyük liderimiz ise Atatürk'tür.
Atatürk'ün ışığını ilk kez, İngiliz Başbakanlarından Lloyd George keşfetmiştir. Koca İngiliz İmparatorluğu Çanakkale'de diz çökerken orada hata yapmayan tek adam olarak Mustafa Kemal'i görmüş ve şöyle demişti: "İnsanlık tarihi yüz yılda bir dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o da bugün Türklere nasip olmuştur."
Yine Churçhill:"Dünya liderleri arasında çok beğendiğim iki liderden biri Mustafa Kemal'dir. Mustafa Kemal, yok olan, dağılan bir imparatorluktan büyük bir devlet yarattı" diyor.
Belçikalı bir yazar da Atatürk için şöyle demiştir:
"Atatürk'ü Allah'a borçlusunuz. Bugün sahip olduğunuz ne varsa onları da Atatürk'e borçlusunuz."
Amerika'da geçen yıl, Birleşmiş Milletler binasında Atatürk'le ilgili bir sempozyum düzenleniyor. Bu sempozyumda eskiden büyükelçilik görevinde bulunan bir konuşmacı, kürsüye çıkıyor ve: "Atatürk'ün, sarışın kadınlardan hoşlandığını, günde iki paket sigara tükettiğini ve akşamcı olduğunu, akşamları köşkte içki sofraları kurulduğunu" anlatıyor.
O sempozyuma katılan Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe söz alıyor: "Sayın konuşmacıyı dinleyince 'Mustafa' filmini seyretmiş gibi oldum" diyor.
Daha sonra Mc. Carty, kürsüye çıkıyor. Tarihçi gözüyle Atatürk'ün Türkiye için yaptıklarını anlatıyor ve şöyle diyor:"Atatürk, Osmanlı imparatorluğunun külleri arasından modern Türkiye'yi yarattı. Emperyalist güçlerin elinden Türkiye'yi bir mucize değil; ancak bir dahi kurtarabilirdi. O dahi de Atatürk'tür" diyor.
Amerikalı konuşmacılardan Prof. Reisman kürsüye geliyor ve özetle şöyle söylüyor: "Atatürk olmasaydı, devrimlerinin yarattığı çağdaş, demokratik ve laik Türkiye'yi bir yana bırakın, Türkiye diye bir şey olmazdı."
Dünyadaki gelmiş geçmiş büyük devlet adamları, Atatürk'ün büyüklüğünden, emsalsiz kişiliğinden ve parlak dehasından övgüyle söz ediyorlar.  Tarihçiler, Atatürk hakkında ciltler dolusu kitaplar yazıyorlar.
'Çılgın Türkler' kitabının yazarı Turgut Özakman Atatürk'ü tanıtırken: "Dünyada ülkesini zafere götüren pek çok komutan vardır. Milletini kalkındırmak ve ileri bir toplum yapmak için çok çalışan başarılı pek çok önder de vardır. Ama yokluk ve yoksulluk içinde bu ikisini birden başarmış tek bir insan vardır: O da Atatürk'tür" diyor.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuş, üzerinde güvenle yürüyebileceği otobanı da hazırlayıp bırakmıştır. Eğer bugün Türkiye, çağdaş, demokratik, laik bir hukuk bir dünya devleti halinde geleceğe doğru güvenle yol alıyorsa, yine bugün de içeriden ve dışarıdan yapılan bunca bölücü tahriklere, saldırılara ve ihanetlere rağmen hala dimdik ayakta durabiliyorsa, bunu bile Atatürk'ün ülkeye kazandırdığı değerlerin doğru, sağlam ve dayanıklı olmasına borçluyuz.
Hal böyle iken, bizde milli reflekslerini yitirmiş bir sürü aydın ve yazar, yüce milletimizin bunca yıl baş tacı ettiği Atatürk'ü gözden düşürme ve onun kurduğu Cumhuriyet'i yıkma çabası içine girmiştir.
İsterseniz şu yazdıkları satırlara bir göz atalım, bakalım ne anlama geliyor:
"…Bu memlekette herkes Atatürk milliyetçisi olmak zorunda mı? Herkes Atatürk milliyetçiliğini benimseyecekse o zaman buna demokrasi denmez."
"…Demokraside ikinci sınıflığın tohumları kuruluş döneminde atılmıştır." "…Yanlış kurulmuş Cumhuriyet, yeniden biçimleniyor" diyorlar. 
Atatürk'ü bütün dünya anladı da, bir biz anlayamadık. Niçin? Önyargılıyız da ondan. Önyargı, insanın gerçekleri görmesine engel olur.
Atalar ne güzel ifade etmişler:
"Ne dilden dert eksilir, ne gönülden yara savar,
Güneşten hoşlanmayan kuşlardan yarasa var" demişler. 
Fahri YAKAR