Her milletin kurucu bir lideri, ya da kaderini belirleyen ünlü bir önderi mutlaka vardır. ABD'nin kurucu lideri J. Washington'dur. J. Washington, bütün Amerika halkının ittifakla saygı, sadakat ve hayranlık duyduğu kurucu bir liderdir. 1798'de Fransızların Birleşik Amerika Devletine savaş açma ihtimali vardı. O zaman ABD'nin Başkanı Adams'dı. Başkan Adams, Eski Cumhurbaşkanı Washington'a bir mektup yazar. Mektupta şöyle der: "Eğer izin verirseniz sizin isminizden yararlanmak istiyoruz. Sizin isminiz bir ordudan daha etkilidir."
Washington, bu mektup üzerine, Başkomutanlığı üzerine almayı kabul eder. Bu durum, ordu üzerinde müthiş bir moral etkisi yaratır. Gözlemciler, bu haber üzerine 'ordunun gücünün bir anda iki katına çıktığını' rivayet ederler.
Bizim tarih sahnemizden de ünü ülkenin sınırlarını aşan çok büyük liderler gelip geçmiştir. Bunlar arasında sadece ülkenin kaderini değil dünyanın gidişatını değiştiren, çağ açıp ve çağ kapayan liderler vardır. Fatih Sultan Mehmet, Kanuni bunların başında gelir. Cumhuriyet Tarihi'nde en büyük liderimiz ise Atatürk'tür.
Atatürk'ün ışığını ilk kez, İngiliz Başbakanlarından Lloyd George keşfetmiştir. Koca İngiliz İmparatorluğu Çanakkale'de diz çökerken orada hata yapmayan tek adam olarak Mustafa Kemal'i görmüş ve şöyle demişti: "İnsanlık tarihi yüz yılda bir dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o da bugün Türklere nasip olmuştur."
Yine Churçhill:"Dünya liderleri arasında çok beğendiğim iki liderden biri Mustafa Kemal'dir. Mustafa Kemal, yok olan, dağılan bir imparatorluktan büyük bir devlet yarattı" diyor.
Belçikalı bir yazar da Atatürk için şöyle demiştir:
"Atatürk'ü Allah'a borçlusunuz. Bugün sahip olduğunuz ne varsa onları da Atatürk'e borçlusunuz."
Amerika'da geçen yıl, Birleşmiş Milletler binasında Atatürk'le ilgili bir sempozyum düzenleniyor. Bu sempozyumda eskiden büyükelçilik görevinde bulunan bir konuşmacı, kürsüye çıkıyor ve: "Atatürk'ün, sarışın kadınlardan hoşlandığını, günde iki paket sigara tükettiğini ve akşamcı olduğunu, akşamları köşkte içki sofraları kurulduğunu" anlatıyor.
O sempozyuma katılan Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe söz alıyor: "Sayın konuşmacıyı dinleyince 'Mustafa' filmini seyretmiş gibi oldum" diyor.
Daha sonra Mc. Carty, kürsüye çıkıyor. Tarihçi gözüyle Atatürk'ün Türkiye için yaptıklarını anlatıyor ve şöyle diyor:"Atatürk, Osmanlı imparatorluğunun külleri arasından modern Türkiye'yi yarattı. Emperyalist güçlerin elinden Türkiye'yi bir mucize değil; ancak bir dahi kurtarabilirdi. O dahi de Atatürk'tür" diyor.
Amerikalı konuşmacılardan Prof. Reisman kürsüye geliyor ve özetle şöyle söylüyor: "Atatürk olmasaydı, devrimlerinin yarattığı çağdaş, demokratik ve laik Türkiye'yi bir yana bırakın, Türkiye diye bir şey olmazdı."
Dünyadaki gelmiş geçmiş büyük devlet adamları, Atatürk'ün büyüklüğünden, emsalsiz kişiliğinden ve parlak dehasından övgüyle söz ediyorlar. Tarihçiler, Atatürk hakkında ciltler dolusu kitaplar yazıyorlar.
'Çılgın Türkler' kitabının yazarı Turgut Özakman Atatürk'ü tanıtırken: "Dünyada ülkesini zafere götüren pek çok komutan vardır. Milletini kalkındırmak ve ileri bir toplum yapmak için çok çalışan başarılı pek çok önder de vardır. Ama yokluk ve yoksulluk içinde bu ikisini birden başarmış tek bir insan vardır: O da Atatürk'tür" diyor.
Atatürk, Kurtuluş Savaşında milleti zafere ve bağımsızlığa kavuşturmuş bir liderdir. Bu ülke Atatürk'ün yaptıklarının sayesinde bugünlere geldi. Eğer bugün Türkiye, dünya devletleri arasında çağdaş, demokratik, laik bir hukuk devleti halinde geleceğe doğru güvenle özgür ve bağımsız olarak yol alıyorsa, bunu, Atatürk'ün ülkeye kazandırdığı değerlerin doğru, sağlam ve dayanıklı olmasına borçludur.
Hal böyle iken dün, İstiklal Marşını bırakıp, Enternasyonel'i tercih eden milli reflekslerini ve milli bilincini kaybetmiş bir sürü aydın ve yazar, yüce milletimizin bunca yıl baş tacı ettiği Atatürk'ü gözden düşürmek ve onun kurduğu Cumhuriyet'i yıkmak, devleti ulus ve üniter devlet çizgisinden çıkartmaya çalışıyorlar.
Söz konusu aydın ve yazarların aşağıya alınan satırları bunların asıl amaçlarının ne olduğunu gözler önüne sermektedir.
"Yıkalım bu köhne düzeni,
Biz başka bir âlem isteriz!"
"…Benim yıkılmasını istediğim köhne düzen Türkiye'dir." "…Demokrasiyi en büyük iç düşman olarak gören odaklardan 'vatansever çetelerden" kurtararak hukukun üstünlüğüne dayalı bir devlet düzeni kurmaktır."
Bir başka neoliberal da şöyle diyor: "...Kemalist Cumhuriyet, içinde demokrasiyi barındırmıyor. Kemalist Cumhuriyet'ten demokratik cumhuriyete geçecek miyiz?"
"…Bu memlekette herkes Atatürk milliyetçisi olmak zorunda mı? Herkes Atatürk milliyetçiliğini benimseyecekse o zaman buna demokrasi denmez."
"…Demokraside ikinci sınıflığın tohumları kuruluş döneminde atılmıştır." "…Yanlış kurulmuş Cumhuriyet, yeniden biçimleniyor."
"…Demokrasi konusunda daha yapılacak çok iş var. "
"…Kürt sorunu keşke demokrasinin gerekleri yerine getirilerek çözüm rayına girebilse…"
"… Asıl önemli olan bu ülkede demokrasinin yollarını, siyasetin alanını genişletmektir…"
Bu satırların sahipleri, mevcut demokrasiyi ortadan kaldırmak, devletin ulus yapısını parçalamak için kan döken, can alan terörün demokrasiyle önleneceğini savunuyorlar. Hükümetten, demokrasinin yollarını ve siyasetin alanını daha genişletilmesini istiyorlar.
Bunların hallerine bakınca aklıma bir anekdot geldi. Sözlerimi, bu anekdotun esprisi içinde bağlamak istiyorum.
Gazeteciler, ABD Senatosunda rahip olarak görev yapan Dr. Edward Hale'e sorarlar:
"Sayın Rahip Efendi, senatörler için dua ediyor musun?"
Rahip:
-"Hayır!" demiş. "Senatörlerin haline bakınca, ülke için dua ediyorum."
Ben de bu önyargılar yüzünden gerçekleri göreme hale gelen bu aydın ve yazarların haline bakınca, ülkenin geleceği için dua ediyorum.
Fahri YAKAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder