20 Ocak 2012 Cuma

İslam Dünyasından Mizah örnekleri:


 
İslam Dünyasından Mizah örnekleri:

Gazneli Mahmut (971-1030) bir gün Beyazıt Bestami’nin türbesini ziyarete gider. Türbedara sorar:
-“Ey sofi, burada yatan mevta, nasıl biriydi?”
Türbedar, aynı zamanda Beyazıt Bestami’nin müridi olduğundan, şeyhini methetmeye başlar ve sözlerini,
-“Benim şeyhim öyle bir şeyh idi ki, yüzünü gören, cehennem azabından azade olurdu”diye tamamlar.
Gazneli Mahmut:
-“Ey sofi, amma da abartıyorsun, Ebu Cehil, Peygamber’in yüzünü gördüğü halde cennete gidemedi. Senin şeyhin  Peygamber’den   daha mı büyüktü?” der.
Mürit şöyle söyler:
-“Ey hünkârım, Ebu Cehil Peygamber Efendi’mizin yüzüne, Ebu Talib’in yetimi gözüyle baktı. Eğer Allah’ın Resulü gözüyle baksaydı o bile cennete giderdi.”
Bu sözler karşısında Gazneli Mahmut müride hediyeler verir.
***
Bir kısım vatandaş, Hacı Bayram Veli’yi, “Ankara’da Hacı Bayram denilen bir zat türedi, ortalığa fitne, fesat yayıyor, zararlı fikirlerle halkın kafasını karıştırıyor” diye Padişah II. Murat’a şikâyet eder. II. Murat da bu şikâyet üzerine Hacı Bayram Veli’nin baştan  boynunu vurdurmayı düşünür. Lakin hocası Akşemsettin’in: “O değerli adamdır, saraya çağır konuş!” uyarısı üzerine,  görüşüp-konuşmak için O’nu Edirne Köşküne davet eder. İki üç akşam görüşür, sohbet ederler. Padişah, Hacı Bayram Veli hazretlerini tanıyınca, hocası  Akşamsettin’e şöyle der: “Evet, beni büyük bir hatadan kurtardın” der ve Hacı Bayram Veli’ye döner: “Benden ne istersin, ne istersen vereceğim.”
Hacı  Bayram Veli:
-“Benim müritlerimden vergi alma!” der.
Hacı Bayram Veli, Ankara’ya döner ve Esenboğa’ya yerleşir. Hacı Bayram Veli’nin müritlerinden vergi alınmayacağını duyanlar Esenboğa’ya gelir çadır kurarlar. Bütün Esenboğa ovası çadırla dolar. Tarihçiler, “Ovadaki çadırların sayısının Timur’la Yıldırım Bayazit’in ordularının çadırlarından  daha fazla olduğunu” yazarlar.
II. Murat’ın ölümü üzerine Ankara Defterdarı “Hacı Bayram’ın müritlerinden iki misli vergi alacağız” diye haber gönderir. Bu haber üzerine koskoca Esenboğa ovasında iki çadır kalır. Biri, Hacı Bayram’ın çadırı, biri de onun sadık adamının çadırı. Diğer müritler çekip gitmiştir.
***
Bir zamanlar Anadolu’da, bir şeyhin nezaretinde faaliyet gösteren tekkeler ve dergâhlar varmış.  Buralarda şeriat, tarikat hakkında dini bilgiler verilirmiş.
Bu dergâhlardan birinin şeyhi, mürit olarak dergâha alacaklarında önce nezaket ve anlayış ararmış.
Bir gün bu dergâhın kapısını, eğitim almak için gelen biri çalar.  Kapıyı açan "mürit" kapıyı açar ve ne istediğini sorar. O da: “Dergâha girip yetişmek istediğini” söyler.  Mürit, şeyhine danışmak üzere bir süre gözden kaybolur. Sonra mürit, elinde gümüş bir tepsi ve tepside ağzına kadar dolu 7 adet kristal bardak olduğu halde döner ve elindeki tepsiyi kapıda bekleyen delikanlıya uzatır.  Delikanlı, tepsiye şöyle bir bakar ve derhal dergâhın bahçesine koşar. Kopardığı altı adet gül yaprağını getirip su dolu bardakların üzerine bırakır. Sonra müride döner: “Tepsiyi bu şekilde şeyhine götür!” der. Mürit, tepsiyi bu haliyle şeyhine götürüp takdim eder. Şeyh tepsiyi görünce tavırdaki ince manayı kavrar. Bardaklar dolu olduğu halde gül yaprağı bardakları taşırmamıştır. Bunun üzerine yabancıyı huzura çağırtır ve ondan, “Gül yapraklarının ne anlama geldiğini açıklamasını” ister. Genç yabancı: “Gümüş tepsi dergâhın saf ve sadeliğini, 7 bardak, burada 7 tane müridin ders aldığını, bardakların ağzına kadar dolu olması ise sekizinci bir kişiye ihtiyaç bulunmadığını anladım. Ben de gül yaprağını bardakların üzerilerine koymakla sizin sabrınızı taşırmayacağımı anlatmak istedim.” Bu zekice açıklamalar üzerine şeyh, bu genci dergahına kabul eder.
***
Şair Ebu Dellame, Abbasi hükümdarı Mehdi’ye bir kaside yazar. Yazdığı kasideyi hükümdara sunar. Hükümdar, kasideyi çok beğenir:
-“Ey şair, sana bu kasiden için caize olarak ne vereyim?”der.
Şair:
-“Sultanım, canınızın sağlığını isterim.”
-“Tamam, da çok istediğin halde sahip olmadığın hiç mi bir şey yok?”
-“Bendeniz avlanmayı pek severim. O zaman bir av köpeği isterim.”
-“Şair, bu kadar güzel bir kasidenin caizesi sadece bir av köpeği olur mu?”
-“Sultanım kulunuz böyle istiyor.”
-“Peki,” der, “sana bir av köpeği verile!..”
-“Ama sultanım, bendeniz ava neyle giderim?”
-“Hakkınız var, bir de at verile!..”
-“Sultanım, ata nasıl bineyim?”
-“Doğru söylüyorsun, bir de eğer takımı verile!..”
-“Sultanım, ata kim bakacak?”
-“Haklısınız, bir de seyis verile!..”
-“Ben atı nerede barındıracağım?”
-“Bir de ahır yapıla!..”
-“Seyisi nerede barındıracağım?”
-“ Bir de ev verile!..”
“ -Bunlara neyle bakacağım?”
-“Bin altın harçlık verile!..”
Şair tekrar:
-“Sultanım!” deyince,
Sabrı taşan hükümdar, şairin sözünü kesmiş ve: “Daha ileri gidersen, av köpeğini geri alırım ha...” diyerek şairi durdurmuş.
***
İbn-i Rumi, sivri dilli bir şairdi. Onun iğneli dilinden kurtulmak isteyen Halife Muted’in veziri Ebul Hüseyin, şairi ortadan kaldırmaya karar verir. Bir plan yapar.  Etrafına bir yemek ziyafeti verir. Şairi de yemeğe çağırtır. Şaire ikram ettiği şerbetin içine zehir koydurur.
Zeki şair, altın kupa içinde sunulan şerbetten birkaç yudum alınca zehirlendiğini anlar ve süratle ayağa kalkarak, kapıya yönelir.
Göz ucuyla şairi takip eden vezirle,  şair arasında şu konuşma geçer:
-“Ey Rumi! Böyle aniden kalkıp nereye?”
İbn-i Rumi:
-“Göndermek istediğin yere...”
-“O halde bizim Peder Bey’e de selam söyle!”
-“Merak etme, cehenneme uğrayacak değilim...”
***
Vaktiyle Elazığ Vilayeti’nin yerinde ‘Zenger’ adlı bir şehir varmış. Padişah bir gün vezirleriyle toplantı halinde iken şöyle der: “Tebriz şehrini gördüm, çok beğendim. Fevkalade mamur ve görkemli bir şehir. Sizler de gidin, orayı gezip görün!  Zenger’i Tebriz gibi mamur bir şehir haline getirin!”
Bu görüşmenin üzerinden çok seneler geçer.  Lakin Zenger ‘de gözle görülür bir gelişme görülmez. Sonucu merak eden Padişah,   bir gün baş vezire sorar:

“ Acaba Zenger nasıl oldu? Tebriz’e benzetebildik mi?”
Baş vezir:
-“Hayır Padişahım... Bir türlü Zenger’i Tebriz’e benzetemedik... Ama emir buyurursanız, en kısa zamanda Tebriz’i Zenger’e benzetebiliriz...” der.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder