DÜNYADA MİZAH ÖRNEKLERİ
Mizah,
insanlık tarihi kadar
eskidir. Yani toplu yaşam başladığından beri mizah vardır. Dolayısıyla mizah
tarihi eski Mısır ve Sümerlere kadar uzanmaktadır. Ancak biz bu kitapta daha çok
popüler yazılı mizah ürünlerine yer verdik.
***
Batı
mizahının bilinen babası, M. Ö. 448- 380 tarihleri arasında Atina’da yaşayan
Arıstofenes’tir. Aristofanes, Atina ile Isparta arasında süren savaşlar
döneminde yaşamış ve komedyalar yazmıştır.
Kadınların
Savaşı, Bulutlar (M.Ö.423), Kurbağalar (M.Ö.405) Yargıçlar, Barış (M.Ö421) ve
Eşek Arıları, yazardan günümüze ulaşan komedyalardır.
***
Daha
sonra Büyük İskender, zamanında yaşayan Diyojen’e ait mizahlara rastlıyoruz.
Makedonya
Kralı Büyük İskender, bir
gün yolda Diyojen’e rastlar. Onu perişan halde görünce haline acır:
-“Dile benden ne dilersin?” der.
Diyojen:
-”Gölge etme, başka ihsan
istemem!”der.
***
Diyojen,
insanlık hakkında ümidini iyice yitirmiştir. İnsanlığı toplumun dışında aramayı
düşünür. Eline bir fener alır, kırlarda bir
şey kaybetmiş gibi aranır. Gün ışığında onu elinde fenerle bir şey aradığını
görenler merakla:
-“Ne
arıyorsun?” diye sorarlar.
Diyojen:
-“İnsanı
yitirdim, onu arıyorum” der.
***
Fakir bir
adam Büyük İskender’e yaklaşarak seslenir:
-“Azıcık da
olsa bir sadaka vermez misiniz?”
İskender,
dilenciye:
-“Az bir şey
vermek benim şanıma layık değildir” der.
-“O halde
siz de çok şey veriniz!”
-“İyi de, o
da sana layık değildir.”
***
(M.Ö.404-
327) yıllarında yaşadığı
bilinen İlk Yunan düşünürlerinde olan Diogenes (Diyojen) tiranlara
dalkavukluk yaparak yaşayan
Aristippos’ şöyle seslenir:
“Zavallı Aristippos, Sen karnını ırmak
kenarlarında lahanayla doyurmasını
bilseydin, o zalim tiranlara dalkavukluk yapman gerekmezdi.”
Aristippos bu
sataşmaya olaya
farklı açıdan bakarak şöyle
karşılık verir:
“Zavallı Diyojen, sen de eğer büyüklerini
övmesini bilseydin, o güzelim ömrünü böyle ırmak kenarlarında lahana yiyerek
ziyan etmek zorunda kalmazdın.”
***
Milattan
önce Yunanlılar ile Persler arasındaki bir savaşta Pers komutanı, Isparta
ordusunun komutanına bir mektup yazar. Mektupta şöyle der: “Eğer Yunanistan
topraklarına girecek olursam ortalığı
kan ve ateş içinde bırakırım.
Isparta
komutanı Lysnros, Pers komutanına ünlü cevabını gönderir:
“Eğer!”
***
Bir gün öğretmeni, Cosroes’u haksız yere
cezalandırır. Yıllar sonra Cosroes, kral olup İran tahtına
oturuverir. Cosroes’un ilk işi yıllar önce kendisini haksız yere cezalandıran öğretmeni huzuruna
çağırtmak olur. Öğretmene o
haksızlığın asıl nedenini sorar:
“ Ben hiç hak
etmediğim halde beni neden
cezalandırdınız?”
Öğretmeni:
“Ben sizdeki
zekâyı görünce ileride kral
olacağınızı anlamıştım. O yüzden size ders vermek istedim. Adaletsizliğin bir
insan üzerinde hayatı boyunca nasıl
derin bir iz bırakabileceğini sana göstermek istedim. Umarım bunu düşünür,
sebepsiz yere kimseyi cezalandırmazsınız” diye karşılık verir.
***
Bilhassa
Yunan sitelerinde yetişen hatiplerin
nutuklarında mizaha daha sık rastlanmaktadır.
Yunanlı hatip
Demosthenes, konuşmak için kürsüye ilk çıktığı vakit, dili tutuk ve ses tonu
bozuk idi. Çok gülünç duruma düştü. Bu hadiseden sonra on yıl ortalıktan
kayboldu. Kimseye görünmedi. Tekrar ortaya çıkınca 27 yaşındaydı.. Azim ve
iradeyle çalışıp, dilindeki kekemeliği
yenmişti.
İran ordusu Yunanistan’ı istila ettiği zaman, bütün siteler arasında
birliği sağlayan ve düşmana karşı mukavemeti başlatan Demosthenes’in nutuklarıydı.
Makedonya Kralı II.
Philippe M.Ö.382 yılında
bütün Yunan sitelerini istila etmek için Atina üzerine yürüdüğünde Demosthenes,
Atina halkını şu tarihi nutkuyla galeyana
getirdi:
“ Ne vakit ey
Atinalılar, ne vakit
vazifenizi ifa edeceksiniz? Ne duruyorsunuz? Harekete geçmek için, daha mühim
bir zaruret mi bekliyorsunuz. Cereyan etmekte olan ahvale siz ne isim
veriyorsunuz? Daha mühim zaruret ne olabilir? Makedonyalıların Atina’yı ele
geçirip, bütün Yunanistan’ı istila etmesinden daha feci bir hadise tasavvur
edilebilir mi?
Bazıları Philippe’nin öldüğünü,
bazıları hasta olduğunu söylüyorlar. Ölürse ne olacak yani? Siz bu tarzda
hareket etmekte devam ederseniz, yeni bir Philippe daha çıkacaktır. Onu bu zafere
kavuşturan kendi kuvvetinden ziyade, sizin lakayt davranışlarınızdır.”
***
Sokrates yaşadığı
toplumun Tanrılarına karşı geldiği için ölümle cezalandırılır.
Kararı, haksız bulan karısı, büyük bir
kin ve nefretle haykırır:
-“Zalim yargıçlar! Seni haksız yere ölüme
mahkûm ettiler!”
Sokrates:
-“Allah da onları
ölüme mahkûm etmiştir...”
-“İyi ama seni haksız yere ölüme
mahkûm ettiler...”
Sokrates:
-“İyi de karıcığım,
ya haklı yere ölüme mahkûm etselerdi, o zaman daha mı iyiydi?”
***
İskender,
Aristoteles’e sorar:
-“Yiğitlik mi iyidir, dürüstlük mü?”
Aristoteles,
soruya yeni bir soruyla karşılık
verir:
-“Eğer dürüstlük olsaydı, yiğitliğe
ne lüzum kalırdı ki?”
***
Diyojen, bir gün kentin sokaklarında
dolaşırken, bir malikânenin kapısında, şöyle bir yazı görür:
“ -Bu
malikânenin kapısından
içeriye dürüst olmayanlar giremez.”
Diyojen, malikânenin kapısında durur ve kapıyı çalar.
İçerden çıkan uşağa sorar:
“ -Söyler misiniz bana? Acaba bu malikânenin sahibi, içeriye hangi kapıdan giriyor?”
***
Çiçeron’a derler ki:
-“Roma neden yıkıldı?”
Çiçeron şöyle der:
-“Güzel konuştuk, çok konuştuk; ama bilgisizdik.”
***
Rivayete göre Atina kralı
Alkıbi Yades’in bir köpeği varmış. Bir gün köpeğini tıraş ettirmiş. Hem de
sıfır numaraya… Bunu duyan Atina halkı, bir hafta boyu köpeğin tıraşından söz etmiş.
Alkıbi Yades bir başka hafta köpeğini
mora boyatmış, Atinalılar bu defa da köpeğin rengini konuşmuşlar.
Dedikodular
diner gibi olunca bu defa da köpeğe
şapka giydirmiş, kulağına küpe taktırmış.
Alkıbi Yades, kamuoyunu köpeği ile üç
yıl bu şekilde oyalamış, manasız
kavgalarla polemiklerle uğraşmadan enerjisini Atina’nın kalkınmasına yoğunlaştırmıştır.
***
Sokrates, günün büyük bir bölümünü öğrencilerine harcardı. Onların daha
iyi yetişmeleri için büyük çaba gösterir, evinin
yolunu unuttuğu olurdu. Eve, gaz mı lazım, tuz mu lazım, ne alınacak, ne
verilecek, hiç ilgilenmezdi.
Evin tüm işleri
eşinin üzerine kalmıştı. Sokrates’e içten içe kızan hanımı, bir gün kovalarla sudan gelirken,
Sokrates’i yolda öğrencileriyle
beraber görür ve öfkesi kabarır. Bağırıp
çağırır, ağzına geleni sayıp döker; ama Sokrates hiçbir tepki vermez. Hanım
hırsını alamaz, elindeki su kovasını, Sokrates’in başından aşağı boşaltır.
Sokrates, yine de en ufak bir tepki göstermez. Öğrenciler, dayanamaz, başından
beri tepki vermeyen hocalarına sorarlar:
-“Hocam, o
kadar hakarete uğradınız,
ses çıkarmadınız. Başınızdan kovaları boşalttı, yine aldırmadınız. Bunu nasıl
açıklayacaksınız?”
Sokrates gayet
sakin:
-“Sevgili
öğrenciler, buna niye şaşırıyorsunuz ki, o kadar
gürültüden sonra, yağmur
yağacağı belliydi” diye karşılık verir.
***
Rivayete göre Frikya Kralı Midas, altın meraklısıymış, altına karşı aşırı
bir zaafı varmış.
Bir rivayete göre:
Bir gün Olimpos dağındaki Tanrılardan güçlü bir ses gelir: “Ey Midas!
Dile bizden ne dilersen!”
Midas, altını çok seviyor ya sonunu düşünmeden şu dilekte bulunur:
-Ey Tanrım, bana öyle bir kudret ver ki,
dokunduğum her şey altın olsun!”
Midas’ın bu dileği kabul edilir.
Dokunduğu her şey, altın olmaya başlar. Eline aldığı ekmek bile anında
altına dönüşür. Karnını doyuramaz, susuzluğunu gideremez. Sonunda Midas, altınların
içinde açlıktan ve susuzluktan ölür.
***
İskender’e Bucéphale adında bir at hediye edilir. At, oldukça
alımlı ve görkemlidir; çok hırçındır. Hiçbir biniciyi, yanına yaklaştırmaz. En
meşhur biniciler davet edilir. Lakin hiç kimse, atı terbiye etmeyi başaramaz.
İskender, illa da ata binmek ister. Kendisi atla bizzat ilgilenmeye başlar.
Aristo’nun öğrencisi olan İskender, sonunda atı rahatsız eden nedeni bulur. At,
kendi gölgesinden ürkmektedir. İskender, önce gölgeyi yok etmek için atın
kafasını güneşten yana çevirir. At, kafasını güneşe çevrilince gölgesini
göremez, sakinleşir. İskender, fırsattan istifade üzerine atlayıp onu güneşe doğru sürer.
***
Roma’lı
senatör Claudius, bir gün
senatoda kürsüden şöyle
seslenir:
-“Sezar’a artık kızamazsınız! Sezar’ın bir
yüreği vardı. Siz kendi yüreklerinizi ona verdiniz. Onun bir beyni vardı. Siz
kendi başlarınızı eriterek ona kattınız ve Sezar’ın dili ne şekilde olursa
olsun benliğinize uzandı ve onu hayat kaynağı sandınız. Böylece Sezar yok, Sezar artık sizsiniz.
Onun için Sezar’a kızamazsınız.”
***
Sezar, askerlerinin başında Roma sokaklarında
ilerlerken, halkın arasından bir kadın
ileri atılarak var gücüyle bağırır:
-“Büyük Sezar,
büyük Sezar! Beni dinlemelisin!”
Sezar, kadının
bağırarak kendine doğru
geldiğini görünce kızar, askerlerine emreder:
-“Çabuk susturun
şu cahil kadını!”
Kadın, askerlerin kendi üzerine doğru
geldiğini görünce sesini daha da yükseltir:
-“Mademki
Sezar’sın, beni dinlemek zorundasın.
Sen de Sezar olmasaydın…” der.
Bu haklı söz karşısında
Sezar, emrini değiştirir, kadını dinler ve meselesinin çözümü için askerlerine
emir verir.
***
Bilindiği gibi Roma
İmparatoru Julius Sezar,
manevi oğlu Brütüs tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür. Yakınları Brütüs’e
sorarlar:
-“Sezar seni
kimsesiz bir çocukken yanına
aldı, besledi, büyüttü. Seni evlat diye bağrına bastı. Sezar senin hem maddi ve
hem de manevi babandı. Onu neden böyle hunharca öldürdün? Yoksa Sezar’ı sevmiyor muydun?”
Brütüs kendini
şöyle savunur:
-“Sezar’ı seviyordum ama Roma’yı daha çok
seviyordum...”
***
İrlanda'nın
dikta ile idare edildiği yıllarda yaşayan büyük İrlanda şairi Thomas Moor,
yazdığı yazılardan dolayı yazı yazmama cezası verilmişti. Kalem, kâğıt,
mürekkep gibi şeylerin cezaevine sokulmasına izin verilmiyor. O da mektuplarını kömürle yazıyordu.
Bir
mektubunda şunları yazmıştı:
“Senin sevgi dolu mektupların
beni ne kadar sevindiriyor biliyor musun? Sevincimi yazı ile ifade etseydim bir
demet kömür buna yetmezdi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder