14 Kasım 2014 Cuma

AYKIRI SESLER


                                                             
                                                
                               "Memlekete sahip çıkması gerekenlerin sesi daha gür çıkmalıdır."
                           İ. İnönü

Her siyasi parti, var olabilmek için var oluş amacına, dayandığı temel ilkelere ve taşıdığı misyona uygun bir politika izlemek zorundadır. Eğer bunu sağlayamıyorsa, bu yolda yeterli çabayı gösteremiyorsa, eninde sonunda 'helake müstahak' hale gelmeye mahkûmdur.
 
CHP, Cumhuriyet'in ilk yıllarında milli birliğimizi, milli bütünlüğümüzü ve ülkenin yüce çıkarlarını korumak için kurulmuş olan ilk partidir.
Son zamanlarda bu parti içinde farklı söylemler duyulmaya başladı. Üstelik bu söylemler içinde CHP'nin temel felsefesiyle, ilkeleriyle ve taşıdığı misyonla bağdaşmayan durumlar var. Parti, giderek köklerinden kopuyor, CHP'yi CHP yapan ilkelerden uzaklaşıyor. Bu da vatandaşın kafasını karıştırıyor. Parti yetkililerinin, partinin varlık nedeni olan temel ilkelerin çiğnenmesi, parti kurucularına, kendi geçmişine, tarihi gerçeklere dil uzatılması karşısında sessiz kalması kafalarda açılan soru işaretlerini daha da derinleştiriyor. 'Acaba bu parti eksen mi değiştiriyor?' sorusunu akla getiriyor. Bu da tabanda çatlaklara ve kırılmalara yol açıyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısının bir TV kanalında Dersim olayları hakkında:
"Ben CHP adına, Genel Başkanım adına o zaman acı çeken herkesten özür diliyorum" demesi geniş kitleler üzerinde büyük tepki yaratmıştır.
 
 CHP'nin bir yöneticisi, nasıl olur da Dersim olayından ötürü devleti, Atatürk'ü ve Atatürk dönemini suçlu ilan etmeye ve yapılanlardan dolayı özür dilemeye kalkışır?
Yetkililer tarafından bu durumun bir açıklamasının yapılacağını umarız. 
Bir defa Dersim olayında suçu kim işlemiştir?
Dersim'de devlete yönelik bir başkaldırı, bir isyan olmuştur. İsyancılar, "İlimize karakol yapılmayacak, köprü, okul ve yol yapılmayacak, silahlarımıza dokunulmayacak, vergimizi de pazarlık usulü ile vereceğiz" diye devlete kafa tutuyorlar, askere saldırıyorlar, karakolları basıyorlar, köprüleri yıkıyorlar, kanun nizam tanımıyorlardı. Bugün olduğu gibi… Bu durumda isyan edenler değil de, isyanı bastıran devlet mi suçlu olur? Devlet, şer güç değil, meşru güçtür. Tabii ki bastırma sırasında bir takım yanlışlıklar yapılmış, kurunun yanında yaş da yanmış olabilir. Bu konuda hüküm yürütmek için o günün şartlarını ve imkânlarını bilmek gerek.
Yakın geçmişte bir devlet büyüğümüzün dediği gibi: "Kimse tarihten husumet çıkarmaya kalkışmasın!"
Tarihi konuları, tarihçilere bırakmak daha doğru olmaz mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder