XVII. YÜZYIL DİVAN EDEBİYATI
NEF’İ (1582- 1636)
Nef’i, on yedinci yüzyılda yaşamış, son derecede sivri dilli bir şairdir.
Nef’i, engin bir ilham gücüne ve zengin bir söyleyiş gücüne sahiptir. Şiirleri
görülmemiş derecede sanatlı ve ihtişamlıdır. Kaside ve gazelleri, ilginç
benzetme ve mecazlarla doludur.
Nef’i, İstanbul’a Padişah I. Ahmet döneminde gelmiş, keskin zekâsı ve
girişkenliği sayesinde Genç Osman zamanında saraya girip çıkmaya başlamış. IV.
Murat zamanında ise kasideleriyle büyük bir
şöhrete ulaşmış, padişaha yakınlığına güvenerek sadrazamları hicvetmeye kalkışmış.
Bu yüzden çevresinde pek çok düşman kazanmıştır.
Nef’i, Sadrazam Gürcü Mehmet Paşa hakkında yazdığı hicivleri, Sham-ı Kaza
adlı kitapta toplamıştır.
Rivayete göre bir gün IV. Murat Sham-ı Kaza’yı okurken saraya bir
yıldırım isabet eder. Nef’i’yi çekemeyenler, saraya yıldırım düşmesini hicivlerinin
uğursuzluğuna yorarlar. Bu olay, Nef’i’ karşıtlarını harekete geçirir. Olumsuz
her olayı getirip Nef’’ye bağlarlar.
Padişah, Nef’i’yi huzuruna çağırtır, ondan artık hiciv yazmayacağına dair
söz alır. Ama Nef’i yazmamaya dayanamaz. Bu defa Sadrazam Bayram Paşa’yı
hicveden bir kaside daha yazar. Bunu öğrenen padişah, Nef’i’ye:
-“Yeni bir hicvin var mı?” diye sorar.
Nef’i, boş bulunur:
-Evet, var sultanım!” der. Yazdığı son hicvi okur. Padişah, hicvi keyif
alarak dinler. Ama işin seyri daha sonra değişir. Nef’i’nin kendisi hakkında
hiciv yazdığı, Bayram Paşa’nın kulağına
kadar gider. Bayram Paşa; Nef’i’yi huzuruna çağırtır. Ağzına geleni söyler. Adamlarını
çağırıp: “Kaldırın şunu!” diye emir verir. Boynu Eğri Mehmet adındaki görevli, Nef’i’yi önüne katar, götürür. Sarayın odunluğuna geldiklerinde Nef’i’ye:
-“Nef’i Efendi gel, odunlukta hicvedilecek biri var” der. Durumu anlayan
Nef’i lafını esirgemez, ağır sözlerle karşılık verir.. Boynu Eğri Mehmet, öfkelenir,
Nef’i’yi sarayın odunluğuna hapseder.
Naima’ya göre, Bayram Paşa, padişahın huzuruna çıkarak Nef’nin katlini
ister. “Devletli Hünkarım, benim halk arasında ırzım ve haysiyetim kalmadı, bu
habisin katline izin buyurunuz!” diye ısrar eder. Padişah bunun üzerine
Nef’i’yi Bayram Paşa’ya teslim eder. Şairin sivri dilinden memnun olmayan ülemalar
sözbirliği ile şairin katline karar verirler.
Kararın özü şöyledir: “Dört mezhep hükmüne göre engerek yılanının katli
nasıl vacip ise, Nef’’nin katli de öyle vaciptir.”
Nef’i, odunlukta yatarken idam fermanını ona okumak üzere bir haremağası
gelir. Haremağası Arap’tır. Fermanı okurken üzerine bir damla siyah mürekkep
düşer. Nef’i yine dilini tutamaz:
-“Ağa hazretleri fermanın üzerine teriniz damladı” der.
Cellâtlar, Nef’i’yi boğup Sarayburnu’ndan denize atarlar. Böylece ünlü şair,
sivri dilinin kurbanı olur. Bu olaya dair beyit düşürürler:
“Gökten nazire indi Sham-ı
Kazasına
Nef’i diliyle uğradı Hakk’ın cezasına”
örnekler:
Nef’i, her fırsatta etrafındaki insanları hicvetmekten geri durmazdı. Bir
gün Tahir adında bir zat, sohbet esnasında Nef’i’nin bahsi geçince:
-“Anmayın şu kelbi!” der.
Bu söz, Nef’i’nin kulağına gider.
Nef’i’ durur mu anında karşılık verir:
Bana Tahir Efendi kelp demiş,
İltifatı bu sözde zahirdir.
Maliki Mezhebim benim zira
İtikadıma göre kelp(köpek) Tahir’dir.(1)
Nef’i, zamanın müftüsüne dahi dil uzatmıştır.
“Bize Kafir demiş Müfti Efendi,
Tutalım diyelim ona Müselman
Varıldıkta yarın Ruz-cezayaa
İkimiz de çıkarız anda yalan(2)
Fırsati, sen bu semti bilmezsin
Eyleme gel bizimle yok yere cenk
Sana kaç kere dedim anlamadın
Sözde mazmun gerektir a pezevenk(3)
-----
1.Ömer Özcan T.Ed.Hic.ve Mizah
s.146
2.Hilmi Yücebaş. Hiciv ve Mizah Edebiyatı Antolojisi, Mart 2004, s.163
3. Varlık
Yayınları, Türk Hiciv ve Mizah Ant.1967, s.14
***
KOCA RAGIP
PAŞA (1698- 1763)
Koca Ragıp
Paşa, İstanbul’da doğmuştur. Halep ve Şam’da valilik, III. Osman döneminde
sadrazamlık yapmıştır.
Koca Ragıp
Paşa, yoğun görevlerinin yanında şiiri ihmal etmemiştir. Şiirlerinde
atasözlerine ve mizaha yer vermiştir zaman, zaman mizaha yönelmiştir. Şiirlerini Divan’ında toplamıştır.
ÖRNEK:
Harabatı
görenler, her biri bir haletin söyler
Safasın
nakleder rindan, zahit sıkletin söyler
…..
Perişan-ı
hatır nükte-i serbeste veş kaldı
Ne kimse
hikmetin anlar ne Ragıp illetin söyler.(1)
Açıklaması:
Meyhaneyi
görenlerin her biri onun bir yönünü anlatır. Sarhoş eğlenceli oluşundan, sofu
havasının ağırlığından söz eder.
Gönül perişanlığı
gizli bir söz gibi kaldı. Ne kimse hikmetini anlar, Ne de Ragıp bunun nedenini
söyler.
***
Ragıp Paşa bir
gün Boğaziçi’nde gezintiye çıkar. Yorulunca dinlenmek için bir yere oturur.
Etrafı seyre başlar. Bir ara susar. Az ötede oynayan çocukların birinden su
ister. Haşmet adındaki çocuk evlerine gider, evden bir kâse turşu suyu ile
gelir. Ragıp Paşa iki yudum aldıktan sonra ona sorar:
-“Evladım,
neden su değil de turşu suyu getirdin?”
Haşmet saf,
saf:
-“Annemin
yaptığı turşu küpünün içine sıçan düştü de… Ziyan olmasın diye gelene geçene
veriyoruz” der.
Ragıp Paşa, işittikleri
karşısında tiksinti içinde kâseyi yere atar. Kâse parça, parça olur. Haşmet
ağlamaya başlar. Paşa:
-“Neden
ağlıyorsun evlat?” diyerek çocuğun gönlünü almaya çalışır. Çocuk ağlamaklı bir
halde:
-“Köpeğimin kâsesini
kırdın. Şimdi ben köpeğe neyle su vereceğim?” der.
Ragıp Paşa, çocuğun
şaka yaptığını anlar, onu himayesine alır. O da sonra Ragıp Paşa gibi ünlü bir şair
olur ve ‘Şair Haşmet’ diye anılır.
***
Şair Haşmet,
tanıdıklarının, dostlarının yanında, ahmak devlet adamlarının isimlerini adres
defterine yazardı.
Bunu öğrenen
Koca Ragıp Paşa bir gün Haşmet’e sorar:
-Senin şu
ahmaklar defterinde benim de adım var mı?
-Evet paşam,
var!
-Peki, neden
var?
-Dün birine
borç para verdiniz de ondan.
-Ya adam
borcunu öderse?
- Bundan kolay
ne var? O zaman da sizin adınızı siler, onun adını yazarım.
***
Bir gün Koca
Ragıp Paşa’nın konağında Ramazan ayının rahmetinden, oruç tutmanın sevabından
söz ediliyordu. Sohbetin bir yerinde, Ragıp Paşa Haşmet’e sorar:
-“Senin ne
kadar borcun var?”
Haşmet:
-“Mahalle
bakkalına bin kuruş borcum var” der.
-“Onu
sormuyorum. Oruç borcunu soruyorum.”
Haşmet:
-Oruç borcunu
ancak Cenab-ı Hak sorar. Sizin soracağınız kul borcudur” der.
***
Koca Ragıp Paşa’nın
Şair Fitnat Hanım ile gönül bağı olduğu rivayet edilir.
Ragıp Paşa bir
defasında şair Fitnat Hanım’a:
-“Elmasım, ne
kadar katı yüreklisin böyle?” diye takılır.
Fitnat Hanım
gülerek:
-“Katılık
elmasın yapısı gereğidir” der.
***
Koca Ragıp
Paşa, sohbetlerinde nükte ve espriyi eksik etmezmiş. Ayrıca Atasözü niteliğinde
özdeyişler söylemiştir. İşte onlardan birkaçı:
“Ne ararsan bulunur derde devadan gayri”
“Sorsalar mağdurunu gaddar kendini
gösterir.”
---
(1):
Ömer Özcan Türk Edebiyatında Hiciv ve Mizah s.178
***
HAŞMET (? –
1766)
İstanbul’da
doğan şair, Koca Ragıp Paşa’nın yanında yetişti. İyi eğitim aldığı için medreselerde
müderrislik yaptı. Şiir ve nükteleri ile tanındı. Sultan III. Mustafa’nın
dikkatini çekti. Daha sonra sadrazamlığa getirildi.
***
Sultan III
Mustafa, şair Haşmet’in ününü duyar, onu tanımak ister. Koca Ragıp Paşa’dan
Haşmet’i saraya göndermesini emreder. Ragıp Paşa:
-“Sultanım,
Haşmet, nüktedan bir adamdır, nedim olmaya layıktır. Lakin pek arsız ve aç
gözlüdür. Bu yüzden sizi rahatsız etmesinden korkarım. Özellikle herhangi bir
ihsanda bulunmamanızı istirham ederim” der.
Ragıp Paşa
durumu Haşmet’e bildirir, saraya gönderirken de, Haşmet’ten, herhangi bir
talepte bulunmamasını tembih eder. Yemin dahi ettirir.
Haşmet, saraya
çıkar. Nükteler yapar. Şiirler dizer; ama bir türlü Sultan III. Mustafa’nın
lütuf ve ihsanına nail olamaz.
Üçüncü günün
sonunda veda etmek üzere padişahın huzuruna çıkar. Merakını yenemeyip sorar:
-“ Padişahım,
Ragıp Paşa, beni buraya gönderirken bir şey talep etmemem için yemin
ettirmişti. Acaba size,‘Sakın Haşmet’e altın verme! İhsanda bulunma!’ diye yemin
mi ettirdi? Merak ettim” der. Haşmet’in sözleri Padişah’ın çok hoşuna gider.
Bir kese altın verir. Haşmet, böylece padişahtan bir kese altın almayı
başarmıştır.
***
Fitnat
Hanım’la hizmetçisi Kapalıçarşı’da dolaşırken, Koca Ragıp Paşa ile Şair Haşmet
de arkalarından geliyorlarmış. Mevsim kış, Kocakarı soğukları başlamıştır.
Ragıp Paşa, Fitnat hanıma laf dokundurmak istermiş:
-“Haşmet, bu
Kocakarı da ortalığı iyice dondurdu” demiş.
Bunu duyan Fitnat
Hanım:
-“ Arkasından
da öküz geliyor” demiş.
Böyle diyerek Fitnat
Hanım, ‘Kocakarı soğuklarının’ arkasından da ‘öküz fırtınasının’ geleceğini anlatmak
istemiştir.
***
Fitnat Hanım hakkında
halk arasında uydurma pek çok fıkra vardır.
Rivayete göre Kurban
Bayramında pazara giden Fitnat Hanım, kurbanlık bir koç aramaktadır. Koçlara
bakarken şair Haşmet, pazar yerinde Fitnat Hanım’ı görür, ona takılarak:
-“ Arzu
ederseniz bu defa kurbanınız ben olayım!” der.
Fitnat Hanım
hazırcevaplığıyla meşhurdur:
-“Bu sene
boynuzlu almayacağım!” der.
Haşmet bu taşı
karşılıksız bırakmaz:
-Ama
hanımefendi, devlethanenizde bir gece kalayım, bu kusur da telafi edilir, der
***
Daha sonra Padişah III. Mustafa’nın
sadrazamlığını da yapan Koca Ragıp,
bir gün bütün veziri vüzerayı
toplar. Rüşvet almadıklarına dair yemin etmelerini ister. Vezirlerin hepsi
yemin eder. Yalnız Haşmet yemin etmeye yanaşmaz. Paşa, neden yemin etmediğini
sorunca, Haşmet şöyle der:
“ Paşam beş dakika bekleyin. Yemin
edenler eğer
çatlamazsa ben de yemin edeceğim.”
***
Şair Haşmet, İstanbul’a yakın bir şehre Kadı olarak görevlendirilmiş.
Hakkında çıkan dedikodular üzerine, kadılığı
bırakıp İstanbul’a geri dönmüş. Bir gün Sadrazam Koca Ragıp Paşa’nın konağı
önünde biriken kalabalık, bağırıp çağırmaya başlamış. Ragıp Paşa, onlara bunun
sebebini sormuş. Orada bulunanlar hep bir ağızdan: “Biz soyulan şehrin
ahalisiyiz. Gönderdiğiniz Kadı Efendi bizi soyup soğana çevirdi. Kendisinden
şikâyetçiyiz” demişler. Ragıp Paşa, Haşmet’i huzura çağırıp: “Bu ne
rezalettir?” diye sorunca, Haşmet şöyle cevap vermiş: “Paşam merak
buyurmayınız! Bu beni istemeyen kişilerin kışkırtmasıyla yapılan bir komplodur.
Yalan söylüyorlar. Ben onları öyle bir soyup soğana çevirdim ki, değil
İstanbul’a gelmek, şehirden dışarı çıkacak halleri kalmadı”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder