7 Mart 2012 Çarşamba

'MİZAHIN GÜCÜ adlı eserinden seçtiklerimiz







XVII. YÜZYIL DİVAN EDEBİYATI
NEF’İ (1582- 1636)
Nef’i, on yedinci yüzyılda yaşamış, son derecede sivri dilli bir şairdir. Nef’i, engin bir ilham gücüne ve zengin bir söyleyiş gücüne sahiptir. Şiirleri görülmemiş derecede sanatlı ve ihtişamlıdır. Kaside ve gazelleri, ilginç benzetme ve mecazlarla doludur.
Nef’i, İstanbul’a Padişah I. Ahmet döneminde gelmiş, keskin zekâsı ve girişkenliği sayesinde Genç Osman zamanında saraya girip çıkmaya başlamış. IV. Murat zamanında ise  kasideleriyle büyük bir şöhrete ulaşmış, padişaha yakınlığına güvenerek sadrazamları hicvetmeye kalkışmış. Bu yüzden çevresinde pek çok düşman kazanmıştır.
Nef’i, Sadrazam Gürcü Mehmet Paşa hakkında yazdığı hicivleri, Sham-ı Kaza adlı  kitapta toplamıştır.  
Rivayete göre bir gün IV. Murat Sham-ı Kaza’yı okurken saraya bir yıldırım isabet eder. Nef’i’yi çekemeyenler, saraya yıldırım düşmesini hicivlerinin uğursuzluğuna yorarlar. Bu olay, Nef’i’ karşıtlarını harekete geçirir. Olumsuz her olayı getirip Nef’’ye bağlarlar.
Padişah, Nef’i’yi huzuruna çağırtır, ondan artık hiciv yazmayacağına dair söz alır. Ama Nef’i yazmamaya dayanamaz. Bu defa Sadrazam Bayram Paşa’yı hicveden bir kaside daha yazar. Bunu öğrenen padişah, Nef’i’ye:
-“Yeni bir hicvin var mı?” diye sorar.
Nef’i, boş bulunur:
-Evet, var sultanım!” der. Yazdığı son hicvi okur. Padişah, hicvi keyif alarak dinler. Ama işin seyri daha sonra değişir. Nef’i’nin kendisi hakkında hiciv yazdığı,  Bayram Paşa’nın kulağına kadar gider. Bayram Paşa; Nef’i’yi huzuruna çağırtır. Ağzına geleni söyler. Adamlarını çağırıp: “Kaldırın şunu!” diye emir verir. Boynu Eğri Mehmet adındaki görevli,  Nef’i’yi önüne katar, götürür.  Sarayın odunluğuna geldiklerinde Nef’i’ye:
-“Nef’i Efendi gel, odunlukta hicvedilecek biri var” der. Durumu anlayan Nef’i lafını esirgemez, ağır sözlerle karşılık verir.. Boynu Eğri Mehmet, öfkelenir, Nef’i’yi sarayın odunluğuna hapseder.
Naima’ya göre, Bayram Paşa, padişahın huzuruna çıkarak Nef’nin katlini ister. “Devletli Hünkarım, benim halk arasında ırzım ve haysiyetim kalmadı, bu habisin katline izin buyurunuz!” diye ısrar eder. Padişah bunun üzerine Nef’i’yi Bayram Paşa’ya teslim eder. Şairin sivri dilinden memnun olmayan ülemalar sözbirliği ile şairin katline karar verirler.
Kararın özü şöyledir: “Dört mezhep hükmüne göre engerek yılanının katli nasıl vacip ise, Nef’’nin katli de öyle vaciptir.”
Nef’i, odunlukta yatarken idam fermanını ona okumak üzere bir haremağası gelir. Haremağası Arap’tır. Fermanı okurken üzerine bir damla siyah mürekkep düşer. Nef’i yine dilini tutamaz:
-“Ağa hazretleri fermanın üzerine teriniz damladı” der.
Cellâtlar, Nef’i’yi boğup Sarayburnu’ndan denize atarlar. Böylece ünlü şair, sivri dilinin kurbanı olur. Bu olaya dair beyit düşürürler:
Gökten nazire indi Sham-ı  Kazasına
Nef’i diliyle uğradı Hakk’ın cezasına”
örnekler:
Nef’i, her fırsatta etrafındaki insanları hicvetmekten geri durmazdı. Bir gün Tahir adında bir zat, sohbet esnasında Nef’i’nin bahsi geçince:
-“Anmayın şu kelbi!” der.
Bu söz, Nef’i’nin kulağına gider.  Nef’i’ durur mu anında karşılık verir: 
Bana Tahir Efendi kelp demiş,
İltifatı bu sözde zahirdir.
Maliki Mezhebim benim zira
İtikadıma göre kelp(köpek) Tahir’dir.(1)
Nef’i, zamanın müftüsüne dahi dil uzatmıştır.
“Bize Kafir demiş Müfti Efendi,
Tutalım diyelim ona Müselman
Varıldıkta yarın Ruz-cezayaa
İkimiz de çıkarız anda yalan(2)

Fırsati, sen bu semti bilmezsin
Eyleme gel bizimle yok yere cenk
Sana kaç kere dedim anlamadın
Sözde mazmun gerektir a pezevenk(3)





-----
 1.Ömer Özcan T.Ed.Hic.ve Mizah s.146
2.Hilmi Yücebaş. Hiciv ve Mizah Edebiyatı Antolojisi, Mart 2004, s.163
3. Varlık Yayınları, Türk Hiciv ve Mizah Ant.1967, s.14
***
KOCA RAGIP PAŞA (1698- 1763)

Koca Ragıp Paşa, İstanbul’da doğmuştur. Halep ve Şam’da valilik, III. Osman döneminde sadrazamlık yapmıştır.  
Koca Ragıp Paşa, yoğun görevlerinin yanında şiiri ihmal etmemiştir. Şiirlerinde atasözlerine ve mizaha yer vermiştir zaman, zaman mizaha yönelmiştir. Şiirlerini Divan’ında toplamıştır. 

ÖRNEK:
Harabatı görenler, her biri bir haletin söyler
Safasın nakleder rindan, zahit sıkletin söyler
…..
Perişan-ı hatır nükte-i serbeste veş kaldı
Ne kimse hikmetin anlar ne Ragıp illetin söyler.(1)
 Açıklaması:
Meyhaneyi görenlerin her biri onun bir yönünü anlatır. Sarhoş eğlenceli oluşundan, sofu havasının ağırlığından söz eder.
Gönül perişanlığı gizli bir söz gibi kaldı. Ne kimse hikmetini anlar, Ne de Ragıp bunun nedenini söyler.
***
Ragıp Paşa bir gün Boğaziçi’nde gezintiye çıkar. Yorulunca dinlenmek için bir yere oturur. Etrafı seyre başlar. Bir ara susar. Az ötede oynayan çocukların birinden su ister. Haşmet adındaki çocuk evlerine gider, evden bir kâse turşu suyu ile gelir. Ragıp Paşa iki yudum aldıktan sonra ona sorar:
-“Evladım, neden su değil de turşu suyu getirdin?”
Haşmet saf, saf:
-“Annemin yaptığı turşu küpünün içine sıçan düştü de… Ziyan olmasın diye gelene geçene veriyoruz” der.
Ragıp Paşa, işittikleri karşısında tiksinti içinde kâseyi yere atar. Kâse parça, parça olur. Haşmet ağlamaya başlar. Paşa:
-“Neden ağlıyorsun evlat?” diyerek çocuğun gönlünü almaya çalışır. Çocuk ağlamaklı bir halde:
-“Köpeğimin kâsesini kırdın. Şimdi ben köpeğe neyle su vereceğim?” der.
Ragıp Paşa, çocuğun şaka yaptığını anlar, onu himayesine alır. O da sonra Ragıp Paşa gibi ünlü bir şair olur ve ‘Şair Haşmet’ diye anılır.
***
Şair Haşmet, tanıdıklarının, dostlarının yanında, ahmak devlet adamlarının isimlerini adres defterine yazardı.
Bunu öğrenen Koca Ragıp Paşa bir gün Haşmet’e sorar:
-Senin şu ahmaklar defterinde benim de adım var mı?
-Evet paşam, var!
-Peki, neden var?
-Dün birine borç  para verdiniz de ondan.
-Ya adam borcunu öderse?
- Bundan kolay ne var? O zaman da sizin adınızı siler, onun adını yazarım.
***
Bir gün Koca Ragıp Paşa’nın konağında Ramazan ayının rahmetinden, oruç tutmanın sevabından söz ediliyordu. Sohbetin bir yerinde, Ragıp Paşa Haşmet’e sorar:
-“Senin ne kadar borcun var?”
Haşmet:
-“Mahalle bakkalına bin kuruş borcum var” der.
-“Onu sormuyorum. Oruç borcunu soruyorum.”
Haşmet:
-Oruç borcunu ancak Cenab-ı Hak sorar. Sizin soracağınız kul borcudur” der. 

***
Koca Ragıp Paşa’nın Şair Fitnat Hanım ile gönül bağı olduğu rivayet edilir.
Ragıp Paşa bir defasında şair Fitnat Hanım’a:
-“Elmasım, ne kadar katı yüreklisin böyle?” diye takılır.
Fitnat Hanım gülerek:
-“Katılık elmasın yapısı gereğidir” der.
***
Koca Ragıp Paşa, sohbetlerinde nükte ve espriyi eksik etmezmiş. Ayrıca Atasözü niteliğinde özdeyişler söylemiştir. İşte onlardan birkaçı: 
“Ne ararsan bulunur derde devadan gayri”
“Sorsalar mağdurunu gaddar kendini gösterir.”

---
(1): Ömer Özcan Türk Edebiyatında Hiciv ve Mizah s.178

***

HAŞMET (? – 1766)

İstanbul’da doğan şair, Koca Ragıp Paşa’nın yanında yetişti. İyi eğitim aldığı için medreselerde müderrislik yaptı. Şiir ve nükteleri ile tanındı. Sultan III. Mustafa’nın dikkatini çekti. Daha sonra sadrazamlığa getirildi.
***
Sultan III Mustafa, şair Haşmet’in ününü duyar, onu tanımak ister. Koca Ragıp Paşa’dan Haşmet’i saraya göndermesini emreder. Ragıp Paşa:
-“Sultanım, Haşmet, nüktedan bir adamdır, nedim olmaya layıktır. Lakin pek arsız ve aç gözlüdür. Bu yüzden sizi rahatsız etmesinden korkarım. Özellikle herhangi bir ihsanda bulunmamanızı istirham ederim” der.
Ragıp Paşa durumu Haşmet’e bildirir, saraya gönderirken de, Haşmet’ten, herhangi bir talepte bulunmamasını tembih eder. Yemin dahi ettirir.
Haşmet, saraya çıkar. Nükteler yapar. Şiirler dizer; ama bir türlü Sultan III. Mustafa’nın lütuf ve ihsanına nail olamaz.
Üçüncü günün sonunda veda etmek üzere padişahın huzuruna çıkar. Merakını yenemeyip sorar:
-“ Padişahım, Ragıp Paşa, beni buraya gönderirken bir şey talep etmemem için yemin ettirmişti. Acaba size,‘Sakın Haşmet’e altın verme! İhsanda bulunma!’ diye yemin mi ettirdi? Merak ettim” der. Haşmet’in sözleri Padişah’ın çok hoşuna gider. Bir kese altın verir. Haşmet, böylece padişahtan bir kese altın almayı başarmıştır.

***

Fitnat Hanım’la hizmetçisi Kapalıçarşı’da dolaşırken, Koca Ragıp Paşa ile Şair Haşmet de arkalarından geliyorlarmış. Mevsim kış, Kocakarı soğukları başlamıştır. Ragıp Paşa, Fitnat hanıma laf dokundurmak istermiş:
-“Haşmet, bu Kocakarı da ortalığı iyice dondurdu” demiş.
Bunu duyan Fitnat Hanım:
-“ Arkasından da öküz geliyor” demiş.
Böyle diyerek Fitnat Hanım, ‘Kocakarı soğuklarının’ arkasından da ‘öküz fırtınasının’ geleceğini anlatmak istemiştir.
***
Fitnat Hanım hakkında halk arasında uydurma pek çok fıkra vardır.
Rivayete göre Kurban Bayramında pazara giden Fitnat Hanım, kurbanlık bir koç aramaktadır. Koçlara bakarken şair Haşmet, pazar yerinde Fitnat Hanım’ı görür, ona takılarak:
-“ Arzu ederseniz bu defa kurbanınız ben olayım!” der.
Fitnat Hanım hazırcevaplığıyla meşhurdur:
-“Bu sene boynuzlu almayacağım!” der.
Haşmet bu taşı  karşılıksız bırakmaz:
-Ama hanımefendi, devlethanenizde bir gece kalayım, bu kusur da telafi edilir, der  
***
Daha sonra Padişah III. Mustafa’nın sadrazamlığını da yapan Koca Ragıp, bir gün bütün veziri vüzerayı toplar. Rüşvet almadıklarına dair yemin etmelerini ister. Vezirlerin hepsi yemin eder. Yalnız Haşmet yemin etmeye yanaşmaz. Paşa, neden yemin etmediğini sorunca, Haşmet şöyle der:
“ Paşam beş dakika bekleyin. Yemin edenler eğer çatlamazsa ben de yemin edeceğim.”
***
Şair Haşmet, İstanbul’a yakın bir şehre Kadı olarak görevlendirilmiş. Hakkında çıkan  dedikodular üzerine, kadılığı bırakıp İstanbul’a geri dönmüş. Bir gün Sadrazam Koca Ragıp Paşa’nın konağı önünde biriken kalabalık, bağırıp çağırmaya başlamış. Ragıp Paşa, onlara bunun sebebini sormuş. Orada bulunanlar hep bir ağızdan: “Biz soyulan şehrin ahalisiyiz. Gönderdiğiniz Kadı Efendi bizi soyup soğana çevirdi. Kendisinden şikâyetçiyiz” demişler. Ragıp Paşa, Haşmet’i huzura çağırıp: “Bu ne rezalettir?” diye sorunca, Haşmet şöyle cevap vermiş: “Paşam merak buyurmayınız! Bu beni istemeyen kişilerin kışkırtmasıyla yapılan bir komplodur. Yalan söylüyorlar. Ben onları öyle bir soyup soğana çevirdim ki, değil İstanbul’a gelmek, şehirden dışarı çıkacak halleri kalmadı”




















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder