Çok ulusçuluk, eskiden imparatorluklar döneminde yaşanan bir
sistemdi. Pek çok etnik grup, özerk veya yarı özerk bir halde aynı imparatorluğun
sınırları içerisinde yaşardı. Merkezi otorite, vergisini aksatmadığı ve isyan
etmediği takdirde etnik unsurlara, fazla müdahale etmezdi, iç işlerinde serbest
bırakırdı.
Günümüzde, dünya üzerinde imparatorluk
kalmamıştır. Avrupa’da feodal yapı vardı. Feodal yapı daha sonraki yıllarda
yerini ulus devletlerine bırakmıştır. Dünyada homojen yapıya sahip ülke nerdeyse
yok gibidir. Ulus devletlerin hepsi de, birçok etnik grubun bir araya gelip tek
çatı altında birleşmesiyle doğmuştur.
ABD’nin homojenliğinden söz etmek mümkün müdür? Tarih boyunca
devam eden kitlesel göçler, ABD’yi 230’u aşkın etnik unsurun, farklı dillerin,
farklı kültürlerin, farklı dinlerin aynı bayrak altında yaşadığı bir devlet
haline dönüştürmüştür. Amerika, milli eğitimle yaşattığı milli birlik ruhunu yaralamak
isteyen odaklara aman vermemiştir. En sert biçimde cezalandırmıştır. Bugün Amerika:
“Anam ‘başka milletten, babam başka milletten;
ama ben Amerikan’ım” diye düşünen insanların yaşadığı ulus devlettir.
ABD’nin gelmiş geçmiş devlet
başkanları, Amerika'da yaşayan bütün vatandaşları, “Aynı ataların torunları, aynı dili konuşan, aynı yönetim ilkesine
bağlı, aynı kültür ve geleneklere sahip bir halk” olarak görmüşlerdir.
ABD Başkanı Bil Clinton, ırkçı söylemlere karşı çıkarak şöyle
seslenmiştir: “Vatanımızı ırkçılıktan
arındırmalıyız. 21. yüzyılın eşiğinde Amerika’nın bölünmesini hoş göremeyiz.
Biz tek bir ulusuz. Tek bir aileyiz, bir bütünüz.”
Amerika’da, 230’u aşkın etnik
unsur, barış ve güven içinde bir arada yaşayıp gitmektedir. Hâkim olan anlayış
şudur:
“Birleşmek başlangıçtır,
Birliği sürdürmek gelişmedir,
Birlikte çalışmak başarıdır.”
Bu kadar farklı etnik unsurların bir arada yaşadığı Amerika’da, etnik
kimlik peşine düşüp, devlete başkaldıran, kafa tutan, sorun çıkaran, problem
yaratan bir kesim yoktur. Çünkü orada herkes Amerikanlaşmıştır.
Fransa’ya bakalım. Fransa da Avrupa’da en çok göç alan ulus
devletlerden biridir. Fransa’da, Rus, Polonyalı, Yahudi, İtalyan, Ermeni ve
Kuzey Afrikalı, kendini Fransa’nın bir parçası gibi görmekte ve barış içinde yan
yana yaşayıp gitmektedir. Fransa’da bugüne kadar herhangi bir etnik grubun,
ayrı dilde eğitim görmekten, ayrı topraktan ve ayrı bayraktan söz ettiği duyuldu
mu?
Dünyada
yaşanan bu gerçeklere rağmen, “Artık küreselleşme çağındayız. Ulus devletler
yok olacaktır” diye düşünen bazı liberaller, toplumu birlik ve beraberlik
içinde yaşatan milli birlik ruhunu baltalamaya çalışıyorlar. Bakın bu anlayışa sahip bir liberal ne yazıyor:
“Birlik ve beraberlik, ancak demokrasi ve özgürlük içinde çoğulculuğa kapı
açarak olur. Herkes kendi istediği gibi kendi inancıyla, inançsızlığıyla, kendi
kimliği ile kendi dili ve kültürüyle yaşayacak. Gerçek barış ancak böyle gelir.
…..
Yetmiş milyonluk bir toplumu tekçi bir anlayışın içine ite ite sıkıştırmaya
kalktın mı toplumu patlatırsın.” Bu söylemiyle Türkiye’nin
ulusal birliğini ve bütünlüğünü bozmak isteyen çevrelerin yelkenine rüzgâr üflüyor.
Eğer söylediklerinin aslı olsaydı dünyada ulus devletler, bugüne
kadar birer, birer sıkışıp patlarlar ve dağılır giderlerdi. Öyle değil mi? Ama ulus devletler dimdik
ayakta duruyorlar.
Kaldı ki Avrupa’da 30’a yakın devlet, kendi istekleriyle tek devlet halinde
olmak için birleşerek Avrupa Birliği’ni(AB) kurmuşlardır.
Aslında bazı liberallerin yatıp kalkıp her fırsatta etnik temelde
kimlik siyaseti yapan bölücü odakları teşvik etmelerinin altında yatan demokrasi
değil, hukukun üstünlüğü da değil, özgürlükler hiç değil, öncelikle Cumhuriyet
düşmanlığıdır.
Atatürk bunlar için bakın neler
demişti: “Türk milleti, kendinin ve memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine
çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız, milliyetsiz, beyinsizlerin
saçmalarındaki gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara müsamaha edecek
bir toplum değildir. Türk Milletinin sosyal düzenini bozmaya yönelen çabalar,
boğulmaya mahkumdur.” (1929 Nutuk)
Yine Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün, gazeteci Mehmet Emin Bey’in, ‘Paşam, Kürt meselesi ne olacak?’ sorusuna
verdiği cevap ortadadır: “Millet, tek
vücut olup hâkimiyet esasını ve Türklük duygusunu hedef tutmuştur. TBMM, hem
Kürt hem de Türklerin salahiyet sahibi vekillerinden oluşmaktadır ve bu iki
unsur, menfaat ve mukadderatlarını tevhit etmişlerdir.”(22 Mayıs 1922 )
Atatürk’ün yegane amacı,
Anadolu’da yaşayan bütün etnik grupları, aynı millet adı altında ve ‘milliyetçilik’ çimentosuyla birleştirip barış
içinde bir arada yaşatmaktı.
“Küreselleşmenin ulus devletlerinin sonunu
getirdiğini’ düşünen bazı liberaller, François Fukuyama’nın “Devletin
İnşası’ adlı eserinde: “Devletin güçten düşmesinin büyük felaketlere zemin
hazırlayacağı’ gerçeğini de gözden kaçırmasınlar.
Onların düşündüğü gibi devletin ulus ve üniter yapısı, vatandaşların etnik kimliklerine bakılarak bölgelere göre bölünecek olursa, o zaman ulus devletlerinin bütünlüğünü korumak bir hayal olur.
Onların düşündüğü gibi devletin ulus ve üniter yapısı, vatandaşların etnik kimliklerine bakılarak bölgelere göre bölünecek olursa, o zaman ulus devletlerinin bütünlüğünü korumak bir hayal olur.
Fahri Yakar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder