Dersim yüzünden nerdeyse ülke ikiye bölündü. Bir yarısı 'Devlet, Dersim'de çıkan bir isyanı bastırdı' diyor, diğer yarısı da, 'Devlet katliam yaptı! diyor. Fesat yuvaları, sazan gibi derhal bu konunun üzerine atlayıverdiler. Topluma nifak tohumları saçmaya başladılar. Karanlık emeller taşıyanlar, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtları, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne saldıranlar, bu meseleyi bahane ederek her Allah'ın günü televizyon ekranlarından, milletin inandığı değerleri, devleti, rejimi, milli hassasiyetlerimizi bombardıman ediyorlar. Televizyon ekranlarından devleti yaralayıcı, Cumhuriyet'i karalayıcı konuşmalar yapıyorlar. Başka hiçbir sorunumuz kalmamış gibi bugünü bırakıp yetmiş yıl önceki bir hadiseyi kaşıyıp duruyorlar. Maksatlı söylentilerle beyinleri bulandırıyorlar. Yakın tarihimiz, milli değerlerimiz topa tutuluyor. Bilgi kirliliği had safhada… Doğrularla yanlışlar birbirine karışmış durumda… Saldırılar, Atatürk'e; hatta manevi kızına kadar uzanmaya başladı. O dönemin hükümet yetkilileri yerden yere vuruluyor.
Önyargılar, saplantılı düşünceler, insanın zihin yollarını tıkar, gerçekleri görmesine engel olur. O yüzden önyargıların, saplantıların değil, ortak aklın yolundan gitmek gerekir. Önyargılar, saplantılı fikirler, insanları ayırır; ama ortak akıl birleştirir. Tarihi hadiseler, meydana geldiği şartlar içinde değerlendirilmelidir. Bugünün gözüyle o günkü gerçekleri görmek mümkün değildir.
Eksik bilgilerle doğru hüküm verilemez. Meselenin doğrusunu bilmeyen, yanıldığını idrak edemez. Unutmayalım ki Atatürk, vatanımızı, bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz bir devlet büyüğümüzdür. Türkiye, Atatürk ve silah arkadaşlarının sayesinde bu günlere gelmiştir. Ünlü Tarihçi Mc Carhty'nın da dediği gibi: "Emperyalist güçlerin elinden ülkeyi;bir mucize değil, ancak bir dahi kurtarabilirdi. O dahi Atatürk'tü." Atatürk, elinde silah, cebinde idam fermanı olduğu halde, yedi düvele karşı savaşmış, topraklarımızı düşman işgalinden ve yabancı boyunduruğundan kurtarmış, ülkeyi karanlıklardan aydınlığa çıkarmıştır. O, ne yaptıysa ülkenin âli menfaatlerini ve milletin selametini düşünerek yapmıştır.
Devleti karalayan her kimse yanlış yoldadır. En meşru güç, devletin gücüdür. Devlete karşı çıkmak, devletin hukuk sistemine ve meşruiyete karşı çıkmaktır.
Toplum olarak bize ne oldu böyle? Devlete kafa tutmak, hükümete meydan okumak bizde... Tarihi karalamak, milletin inandığı değerlere saldırmak yine bizde... Korkunç derecede bir bilgi kirliliği ve algılama bozukluğu yaşanıyor.
Bir tarihte İngiltere'de, İşçi Partisinin Maliye Nazır'ı Sör Staffort Cripps meclis kürsüsünde konuşurken W.Chuçhill'e "Korkak" diyor. Bu sözün karşısında bütün parlamento başta kendi partisi üyeleri olduğu halde diğer partilerin vekilleri ayağı kalkıyor, itiraz ediyorlar, "Sözünü geri al!" diye bağırıyorlar.
Tarihe, devlet büyüklerine ve milli değerlere sarılmak, saygı duymak, yani kadir kıymet bilmek işte böyle bir şeydir.
Bizde 'Dersim davası', aynı Fransa'da yaşanan Dreyfus davasına döndü. Dreyfus davası, ülkeyi ortadan ikiye bölmüştü. Yıllarca Fransa'nın yarısı, Dreyfus'un suçsuz, diğer yarısı da suçlu olduğunu ileri sürerek tartıştı. Sonunda Dreyfus'un suçsuz olduğu anlaşıldı.
Mahiyeti iyice bilinmeyen tarihi olayları mecrasından saptırarak, eksik bilgilerle, önyargılarla tartışma konusu yapmak milleti böler. Bu iş, Karadeniz fıkrasındaki Temel'le Dursun arasındaki, "Teğdiydi, teğmediydi" kavgasına döner. 'Tarihimizle yüzleşelim' diye yetmiş yıllık tarihimizi ayaklar altına almaya kimsenin hakkı yoktur. Maksatlı olarak üretilen yarım yamalak bilgilere inanarak ülkenin kutsallarını çiğnetmeyelim. Milli değerlerimize sahip çıkalım. Tarihten husumet çıkartarak bölge halkını devletle karşı karşıya getirmek, sadece devleti çökertmek için yıkım ekibi gibi çalışan şer odaklarının işine yarar. Bir takım eksik bilgilere ve de önyargılara dayalı olarak tarihteki bir meseleyi oturduğumuz yerden kendi kendimize yargılayıp o günün yetkililerini suçlu ilan etmek doğru bir yaklaşım değildir. Bu tavırlar kamu vicdanını yaralıyor. Bu haksızlıktır. Tarihi tarihçilere bırakalım.
Fahri Yakar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder