24 Eylül 2011 Cumartesi
KENDİNİ AŞMAK
OKULLAR AÇILIRKEN
İLETİŞİM DİLİ
İNSANI SEVDİREN HUYUDUR
BİR SİZ ANLAYAMADINIZ
Bir toplumun önüne düşüp yol gösteren, toplumun kaderini etkileyen, mukadderatına yön veren kurtarıcılara lider denir. Liderlerde, üstün bir irade gücü, etkileme kabiliyeti, inandığı dava uğrunda hiçbir engele boyun eğmeyen azim ve kararlılık vardır. Liderler, halk üzerinde büyüye benzeyen bir etki, bir güven ve hayranlık uyandırırlar. Zaten böyle oldukları içindir ki toplumları peşlerine takıp sürükleyivermişlerdir.
Samuel Smiles büyük liderleri şöyle anlatıyor: " Büyük bir adamın hayatı, insan enerjisinin dayanıklı bir anıtı olarak kalmaktadır. O insan ölür ve yok olur; ama onun düşünceleri ve davranışları, yaşayan nesiller üzerinden silinmez bir damga olarak kalır. Böylece onun manevi varlığı devamlı olarak hafızalarda yer eder. Düşünce ve iradeye vücut vererek gelecek nesillerin karakterinin oluşumuna yardımcı olur. Büyük insanlar, bir tepenin üzerine konmuş ışıklara benzerler; onların manevi varlıklarının ışığı gelecek kuşakları aydınlatmaya devam eder. Büyük liderler, millet hayatında devir açan kimselerdir. Büyük adamlar, yaşadıkları döneme ve mensup olduğu millete fikirlerinin damgasını vururlar."
Her ulusun peşinden gittiği bir önderi, bir lideri mutlaka vardır. Mesela: ABD'nin kurucusu J. Washington, Amerika'nın en büyük lideridir.
1798'de Fransızların Birleşik Amerika Devletine savaş açma ihtimali vardı. O zaman ABD'nin Başkanı Adams'dı. Başkan Adams, Eski Cumhurbaşkanı Washington'a bir mektup yazar. Mektupta şöyle der: "Eğer izin verirseniz sizin isminizden yararlanmak istiyoruz. Sizin isminiz bir ordudan daha etkilidir."
Washington, bu mektup üzerine, Başkomutanlığı üzerine almayı kabul eder. Bu olay ordu üzerinde müthiş bir moral etkisi yaratır. Gözlemciler, bu olay üzerine 'ordunun gücünün bir anda iki katına çıktığını' rivayet ederler.
Yine Napolyon Fransızların önde gelen liderlerindendir. Napolyon'un tek başına bir orduya bedel olduğu söylenir.
Nitekim tarih kitapları, Napolyon'un üzerine sürülen bir orduyu, yanındaki birkaç askerle teslim alıp Paris'e öyle girdiğini yazar.
Addison, Sezar için şöyle diyor: " Alpler ve Preneler, Sezar'ın önünde diz çökerdi."
Platon'un liderler hakkında bir sözü vardır: "Allah, yaratırken önder olacakların mayasına altın katar."
Bu söz, durup dururken beyhude yere söylenmemiştir. Bu sözün bir hikmeti olduğu kesin!
Bizim tarih sahnemizden de çok büyük liderler gelip geçmiştir. Bunlar arasında sadece ülkenin kaderini değil dünyanın gidişatını değiştiren, çağ açıp ve çağ kapayan liderler vardır. Atilla, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni bunların başında gelir. Cumhuriyet Tarihi'nde en büyük liderimiz ise Atatürk'tür.
Atatürk'ün ışığını ilk kez, İngiliz Başbakanlarından W. Chuçhill keşfetmiştir. Koca İngiliz İmparatorluğu Çanakkale'de diz çökerken orada hata yapmayan tek adam olarak Mustafa Kemal'i görmüş ve şöyle demişti: "İnsanlık tarihi yüz yılda bir dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o da bugün Türklere nasip olmuştur."
Belçikalı bir yazar da Atatürk için şöyle demiştir:
"Atatürk'ü Allah'a borçlusunuz. Bugün sahip olduğunuz ne varsa onları da Atatürk'e borçlusunuz."
Türkiye, bağımsız, çağdaş, modern bir dünya devleti haline gelmişse, bu Atatürk'ün yılmaz çabaları sayesinde olmuştur. Türkiye, bugün de içeriden ve dışarıdan yapılan bunca saldırılara ve ihanetlere rağmen hala ayakta ve dimdik duruyorsa, yine Atatürk'ün ülkeye kazandırdığı değerlerin sağlam ve dayanıklı olmasındandır.
Yirminci yüzyılda yeryüzüne onun kadar güçlü bir lider henüz ayak basmamıştır. Bütün dünya basını, Atatürk için "20. yüzyılın gerçeğini yaratan lider" tabirini kullanmaktadır.
Amerika'da tanınmış profesörler arasında, 'Dünyanın en büyük dâhisi kimdir?' diye bir anket düzenleniyor. Ankette en çok oyu Edison'la, Mustafa Kemal'in aldığı görülüyor.
Amerika'da geçen yıl, Atatürk'le ilgili bir sempozyum düzenleniyor. Bu sempozyumda eski büyükelçi Vamık Volkan konuşmacı olarak kürsüye çıkıyor ve Atatürk'ün sarışın kadınlardan hoşlandığını, günde iki paket sigara tükettiğini ve akşamcı olduğunu, akşamları köşkte içki sofraları kurulduğunu anlatıyor.
O sempozyuma katılan Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe söz alıyor: "Vamık Volkan'ı dinleyince 'Mustafa' filmini seyretmiş gibi oldum" diyor. Daha sonra Mc. Carty, bir tarihçi gözüyle Atatürk'ün Türkiye için yaptıklarını anlatıyor ve şöyle diyor: "Atatürk olmasaydı bugünkü modern Türkiye Cumhuriyeti olmazdı. Atatürk Osmanlı devletinin külleri arasından Çağdaş bir Türkiye yaratmıştır."
Bütün dünya Atatürk'ü anlıyor da bir bizim bazı liberal aydınlarımız anlayamıyor.
Bugün Türkiye'de, bugünkü konumlarını bile Atatürk'ün kurduğu rejime borçlu olan bazı liberal aydın ve yazarlar bakın ne diyorlar:
"…Demokraside ikinci sınıflığın tohumları kuruluş döneminde atılmıştır." "…Yanlış kurulmuş Cumhuriyet yeniden biçimleniyor."
Bu zihniyete sahip olanlar, el ele vermişler, Atatürk'ün ülkeye kazandırdığı değerleri gözden düşürmeye, Atatürk'ü insani boyuta taşımak adına, Mustafa'yı, Kemal'den ve Atatürk'ten soyutlayarak sıradanlaştırmaya, yüce milletimizin bunca yıl baş tacı ettiği Atatürk'ün imajını silmeye, milli değerleri yok etmeye çalışıyorlar. Bunu yabancılar yapsa gam yemem, ama bunları aydınlar(!) yapınca, insan pes ediyor, bu durumda söyleyecek söz bulamıyor.
Ortak aklın sesi daha gür çıkmazsa, meydan tabii ki şarlatanlara kalır.
20.09.2011
SAYIN ANNELER VE BABALAR
Bilindiği gibi çocuk okuldan ziyade aile fertleriyle beraber yaşamaktadır. Çocuk, günün çok büyük bir bölümünü ailede anne ve babasıyla geçirmektedir. Çocukluk çağında, taklit ve benzeme kabiliyeti en yüksek düzeydedir. Çocuklar, bu çağda gördüklerini ve duyduklarını fotoğraf makinesi gibi kaydederler. Ailede model olarak da önlerinde anne ve baba vardır. Anne babanın oturması, kalkması, konuşma tarzı, düşünce ve davranış biçimleri olduğu gibi çocuğa yansır ve onun varlığında yaşamaya devam eder.
Çocukların bütün iyi veya kötü huylarının tohumları ailede ekilir. Ailede ekilen tohumlar, çocukta bir müddet karlar altında kalan tohumlar gibi bekler; ama mevsimi geldiğinde yeşerip büyümeye ve davranış haline dönüşerek ortaya çıkmaya başlar.
Bu bakımdan denilebilir ki, çocuğun iyi davranışının da kötü davranışının da kökleri aile eğitimiyle yakından ilgilidir.
Çocukların kişilik hamuru, karakter yapısı ailede mayalanır, okullarda şekillenir. Okullar rötuş yapar.
Eğer bir anne veya baba;
1.Çocuğa her istediğini verirse, bir dediğini iki etmezse, çocuğu doyumsuzluğa itmiş olur.
2.Ya da çocuğun dağıttığı, döküp saçtığı eşyaları çocuğun yerine kendisi toplarsa, çocuğu sorumsuz ve dağınık olmaya itmiş olur.
3.Çocuğun söylediği ve yaptığı her kötü söze veya kötü harekete gülünürse, çocuğun kötü eğilimleri pekiştirilmiş olur.
4. Çocuğun önünde anne baba sık, sık kavga ederlerse, çocuk hırçınlığa ve geçimsizliğe sevk edilmiş olur.
5.Çocuğun yanında, başka insanların arkasından atıp tutarsa, çocuğa insanlara karşı saygısız ve önyargılı davranmanın yolunu açmış olurlar.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Çocukların daha iyi yetişmesi bakımından anne babaların bu konularda daha bilinçli olmaları gerekir.
Eğitimde en başta dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da şudur:
Anne ve baba, çekici aynı yere vurmalıdır. Yani biri çocuğu ikaz ederken diğeri onu korumaya kalkışmamalıdır.
Fahri Yakar
17 Eylül 2011 Cumartesi
TIYNET FARKI
DÜRÜST OLMAK
"Hiç kimse, zengin olmak zorunda değildir; ama herkes dürüst olmak zorundadır."
Sir B. Radyard
Dürüst olmak, onurlu bir yaşam biçimidir. Dürüst olan insanın, her yerde başı dik, alnı açık olur. Kaygıdan ve endişeden uzak yaşar. Dürüstlük, insanı toplumda onurlu, şerefli ve itibarlı kılar.
İnsan, para kazanacağım, varlıklı olacağım diyerek gayri meşru yollara sapmamalı, yalana, dolana ve sahtekârlığa başvurarak, başkalarını aldatarak var olan onurunu yok etmemelidir. Bir insan için dünyada hiçbir şey onurdan, şereften daha değerli değildir. Onurunu, satarak, şerefini yok ederek edinilen malın hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Para etik yollardan ve meşru bir şekilde kazanılırsa insana haz verir.
Ne yazık ki günümüzde her insana güven olmuyor. Her insan göründüğü gibi olmuyor ve olduğu gibi görünmüyor. Dışardan mamur görünüyor; ama içsel mekanizmaları noksan oluyor. Dürüstlük, sadakat, bağlılık, sözünde durmak, ahdine vefa göstermek, kadir kıymet bilmek gibi insani donanımlar ve ahlaki düzenekler her insanda bulunmuyor. İnsanı insan yapan bu değerler insanın içsel firen tertibatlarıdır. Bu değerlerden ve yücelilerden yoksun olmak, eksikli olmaktır, başka bir deyişle nakıs olmaktır.
Sosyal yaşamda insanlar birbirlerine, el attığı insanın elindekini ele geçirmek için değil, genel olarak el ele vermek ve dostane ilişkiler kurmak, güzellikleri paylaşmak amacıyla yaklaşırlar. Doğru olanı budur. Ama çevreye bir bakınca insan, neler görüyor neler? Adam, kendine ev yapmak için en yakın ahbabının evini başına yıkmaya çalışıyor. Böyle olmak, hiç ahlaki ve İslami esaslarla ve insani yüceliklerle bağdaşır mı? Ne yazık ki günümüzde bu tür insanların sayısı hızla çoğalıyor. Fenalıklar başını almış gidiyor. İnsanlar, kurtlar kuşlar gibi birbirlerini yemeye çalışıyor. Ticaret ahlakı kalmamış. Birine güvenen yanıyor.
Ben şahsen eskiden, 'Bir insan için en değerli varlık öteki insandır' diye düşünürdüm. Sonradan bu sözün pek de doğru olmadığını gördüm. Aslında şöyle demek daha doğru olur: 'Bir insan için en değerli varlık, öteki dürüst insandır.' Dürüst insanlarla karşılaşmak bir şanstır, bir mazhariyettir. Ama kötü insanlarla karşılaşmak ise en azından ümitlerinizi yıkan, iyilik yapma duygularınızı çalan, iyi niyetinizi yele veren bir mahrumiyet, bir şansızlıktır.
İnsanın dürüstü, sizi sever ve maddeyi kullanır; ama kötüsü, maddeyi sever, sizi kullanır.
Bu bakımdan, bilhassa insan ilişkilerinde ve de eş dost seçerken, iyimser olmak, ya da iyi niyetle hareket etmek yerine daha temkinli, daha dikkatli olmak bir zorunluluktur. Böyle olmak, sizin en büyük hayat sigortanız olacak ve sizi sosyal fenalıklara karşı bir zırh gibi koruyacaktır.
Unutmayın Çinliler'in dediği gibi: "Küçük bir yanlışın bile bazen ömür boyu sancısı bitmez."