Dış güzellik, tıpkı aydınlığa benzer, parıltısı çok uzaklardan fark edilir, ilgi çeker; ama dış güzelliğin sürekliliği yoktur. Yüzü güzel olana birkaç günde doyulur; ama huyu güzel olana 40 yılda doyulmaz. Bu yüzden "İnsanı sevdiren huyudur" denilmiştir. Kötü huylar, fena alışkanlıklar, kusurlu tavırlar dış güzelliği çabucak örter. Bu konuda, bu toprağın insanları kubbe gibi sözler e Ktmişler:
"Seviştiler, evlendiler ama muvakkaten,
Sevda sükûtu başladı üç hafta geçmeden" demişler.
Kötü huylu biri, insana hayatı çekilmez kılar, geniş dünyayı insanın başına dar eder. Huysuz bir insana katlanmak, kışın çetin şartlarına katlanmaktan daha zordur.
O yüzden büyükler derler ki: İyi huy, cennetten, kötü huy cehennemden çıkmadır." Huysuz birine katlanmak, kışın zor ve çetin şartlarına katlanmaktan daha zordur.
Konuyla ilgili olarak meslek hayatımdan ilginç bir anekdot sunmak isterim: Bir defasında özel bir okulu ziyarete gitmiştim. Biz içerde iken kapı açıldı, içeriye bir bayan girdi. Aman Yarabbi! İnsan bu kadar mı çirkin olur. Hatta buna sadece çirkin demek yetmezdi, ucube gibiydi, korkunç bir şeydi. Bayan, omuzlarının üzerinde, birbiriyle mütenasip olmayan yüz hatlarından oluşmuş hilkat garibesi kocaman bir kafa taşıyordu. Bayanın yüzüne bakanın yüzü birden allak bullak oluyordu. Hemen gözlerimi başka tarafa çevirmek zorunda kaldım. Bayan, Müdür Bey'le görüşmesini bitirip odadan çıkınca ben merakımı yenemedim sordum:
-"Müdür bey, bu çıkan neyin nesidir?"
Müdür Bey:
-"Okulumuzda öğretmendir" dedi.
Şaşkınlığım daha da artmıştı. Devamla:
-Nasıl olur? Öğrenciler bundan korkmuyorlar mı? Gece rüyalarına girmez mi? Kitaplarda geçen Gulyabani bir gibi bir şey. Belki fazlası var eksiği yok. Müdür Bey, onun çok iyi bir insan ve sevilen bir öğretmen olduğunu belirterek şöyle dedi:
-"Bu öğretmenin kafasında kemik büyümesi var. Onun için yüz hatları böyle anormal gelişmiş. Sonradan ortaya çıkan bir çeşit hastalık onu bu hale sokmuş. Bu görüntüsünden dolayı öğretim yılının başında ben de zorlanıyorum. Baştan kimse o öğretmenin sınıfına gitmek istemiyor. Onun sınıfına verilen öğrenciler de ilk önce istemeye, istemeye zoraki geliyorlar. Biz onlara, 'Bir hafta sonra sınıflarını değiştireceğimizi' söylüyoruz. Öyle ikna ediyoruz. Ama bir hafta geçtikten sonra da öğrenciler ona alışıyorlar ve bir daha ayrılmak istemiyorlar. Öğrenciler kadar veliler de memnun kalıyorlar. Kalp gönül kırmaz, kimseyi incitmez, çevresine son derece nazik ve saygılı davranır. İnanmayacaksınız ama okulumuzun en gözde, en itibarlı öğretmeni odur diyebilirim."
Bunun üzerine dudaklarımdan şu sözler döküldü:
Demek ki dış görüntü ne kadar bozuk ve kusurlu olursa olsun, huy güzelliği insanın dış kusurlarını kısa zamanda kapatabiliyor.
İnsanı asıl güzelleştiren huydur. İnsan oya ile boya ile güzelleşmez. Asıl güzellik, ruhtan bedene yayılan güzelliktir. İç güzelliği olmayana dış güzelliğin fazla bir değeri yoktur. İçi virane olan birinin dışının mamur olması işe yaramaz.
Güzel yüzlü olmak birinci kez şanslı olmaktır; ama güzel huylu olmak iki kez şanslı olmaktır.
Dış güzellik kâfi değildir. İnsanın içinin de güzel olması gerekir. Dış güzelliğimizi, huyumuzu güzelleştir önemlidir. Bu bakımdan anlayış, nezaket, ahlak ve fazilet gibi bir takım içsel donanımlar edinerek var olan dış güzelliğimizi daha da çoğaltmak elimizdedir.
Ah şu insanlar, dışarıya güzel görünmek için gösterdikleri çabanın onda birini, huylarını güzelleştirmek için de gösterebilselerdi, o zaman ilişkiler, ne kadar düzenli, sağlıklı ve ahenkli olurdu değil mi?
Fahri Yakar
21.09.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder